24.10.2009

"Dedicated to Andrei Tarkovsky"

...ama Antichrist'in Tarkovsky'ye adanmış olmasını hiçbir şekilde anladığımı söyleyemeyeceğim. Herhalde Tarkovksy'nin her filmini en az 10-15'er defa izlemiş birisi olarak Antichrist'in Tarkovsky ile ilgisi belki de söyleşilerinde geçen ve kadınla ilgili alıntıladığınız o kısa bölümdür herhalde. Trier'in Tarkovsky ile ilgisi vardır elbette. Negatif Tarkovsky tanımlaması onun için uygundur. ...ama negatifliği Tarkovsky sinematografisi ile ilintili değil, Tarkvosky'nin rüyalara ve insanın doğasına bakış yönünün negatifi olmasındandır bence (ahsen-i takvim, esfel-i safilin pozitif-negatifliği gibi) Trier'in en çok eleştirdiğim tarafı Tarkovsky gibi adeta bir vahiy, bir ilham gibi kurulan filmler değil, "deneysel" filmler yapmasıdır. Antichrist özellikle iskandinav yönetmenlerin...http://friendfeed.com/dusunceler/5c2b0f4d/antichrist-ducane-cundioglu
...Lars von Trier`in Antichrist filmi Cannes`da yuhalandı ama Danimarka'lı yönetmen kendinden emin: Dünyada benden iyi film çeken yok.http://www.tumgazeteler.com/?a=5106195
...anne ve baba seks yaparken sayko çocuk pencereden atlar. Seks ile ölüme yaklaşılan o an anne bunu fark etse de yatağını bırakmaz. Çocuk ölür. Anne kendini affetmez.
...Haneke filmlerinde olduğu gibi "rahatsız edici bir film" diyesim geliyor ama içerdiği pornografi ve şiddet unsurlarıyla teknik yönden adeta bir anti-haneke eseriyle karşı karşıyayız. ...filmde gördüğümüz ilk durumda çocuğun ölümünden kadına göre çok daha az etkilenen ve kadın tarafından "sen bizle hiç ilgilenmedin zaten" gibi kimi suçlamalara maruz kalan soğuk ve kadının anlattığına göre ilgisiz bir erkek var. Filmin sonlarına doğru ise aslında çocuğun ölümünden kadının sorumlu olduğunu görüyoruz. ...çocuğun ölümüne müdahale etmemesi (çocuğu cama çıkarken görüyor), ayakkabılarını ters giydirmesi, böylece çocuğun ayağındaki deformasyonla belki ölümüne yol açması ve kocasına ağır fiziksel zarar vermesi gibi kötülüklerde bulunurken, buna rağmen bu kötülüklerden sonra büyük pişmanlık duyması ve cezalandırılmak istemesi...
...konulu porno...
...film antichristi anlatmıyor filmin kendisi antichrist...
...sonrasında erkeğin de yavaş yavaş bu gerçeğin farkına varışına şahit oluyoruz: kaos hükmeder. Erkek kadını iyileştirebileceği düşüncesine karşın gittikçe umutsuzluğa düşüyor, çünkü bu ilişkiden kendi de zarar görmeye başlıyor. O da aklı bir kenara koyup doğaya uymak (kadına uymak), doğaya teslim olmak zorunda kalıyor: kadın da zaten bunu, yani cezalandırılmayı istiyor ve erkek kadına asıl istediği şeyi veriyor, onu en ağır şekilde cezalandırıyor: gynocide...antichrist
.

23.10.2009

"Fraternity"

fraternity

Araştırmacı – Yazar Aytunç Altındal, Türkiye`nin AB sürecini, Müslüman Türklerin Anadolu`dan atılması için tezgahlandığını belirterek, Türkiye`nin masa başında satıldığını vurguladı. Altındal, `Çünkü; Türkiye, topla tüfekle işgal edilemez. Dolma kalemle işgal edilir. Türkiye`nin her zaman bir hain kontenjanı olmuştur ama bu dönem çok fazla. Türkiye, tarihinin en kritik dönemini yaşıyor. Ayağa kalkmalıyız. Bu ek protokolün Meclis`ten geçmemesi gerekiyor. Eğer geçerse, medeniyetimizi vermiş oluruz ve medeniyetsiz kalırız` dedi. Saadet Partisi Konya İl Gençlik Kolları tarafından organize edilen Milli Görüş Haftası Etkinlikleri çerçevesinde Araştırmaca-Yazar Aytunç Altındal, dünyadaki siyasi olayların perde arkasında yaşananlar hakkında konferans verdi. Fuar Kültür Merkezi`nde düzenlenen konferansa, Saadet Partisi Konya İl Başkanı Zülfikar Gazi, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi(ESAM) Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Ali Akmaz, Meram Eski Belediye Başkanı Mustafa Özkan ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Saadet Partisi Konya İl Gençlik Kolları Başkanı Avukat Mustafa Derbentli`nin açılış konuşmasıyla başlayan programda ESAM Konya Şube Başkanı Ali Akmaz, ekonomik, siyasi ve sosyal gelişmeler hakkında kısa bir değerlendirmede bulundu. Prof. Dr. Akmaz, Avrupa Birliği başlangıç çerçevesinin ilmik ilmik incelenmesi gerektiğini vurgulayarak, ülkenin bağımsızlığı, sosyal ve ekonomik açıdan ülkenin darboğaza sürüklenmek istendiğini açıkladı.
Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal, Avrupa Birliği projesinin oluşturulma nedenlerini tek tek anlattı. Altındal, Batı medeniyetinin geliştirilip 21. yüzyılı çıkartabilmesi için geliştirilen bir projenin `AB projesi` olduğunu belirtti. Batı`nın kendisini geliştirmek için oluşturduğu projenin Türkiye için `medeniyet değiştirme` projesi olduğunu ifade eden Altındal, `Bu proje Türkiye`ye, medeniyet değiştirme projesi olarak sunuluyor. Batı için kendini geliştirme, Türkiye için medeniyet değiştirme projesi. Peki, medeniyette ne var? Din, dil ve kültür var. Avrupa Birliği ile yapılmak istenen Türkiye`nin medeniyetini değiştirmesidir ve bize sunulan kriterler de bunların gerçekleştirilmesini amaçlıyor` şeklinde konuştu. `Amaç, Türkiye`nin yönetici kademesine devşirmeleri getirmek`
Ek protokolü Meclis`ten geçirmek isteyen iktidar partisi milletvekillerine `o maddeleri okuyun da utanın` diye seslenen Altındal, ruhban okulunun açılması, Alevi ve Kürtlerin azınlık statüsüne koyulması, Ermeni soykırımı tasarısı gibi maddelerin kabulünden sonra Türkiye`nin yine AB`ye giremeyeceğini şu sözlerle açıkladı: `Müktesebatı sindiremezsiniz, diyorlar. Çünkü, o müktesebat Müslümanlığı bitirmek için. Amaçları, 15 yıl sürecek müzakere sonunda, ülkenin yönetimine devşirme, dönme ve masonları getirmek. Bir buçuk milyon insanı Hıristiyanlaştırıp, Türkiye`yi sömürmek. Ancak, bu kıvama geldikten sonra Türkiye`yi birliğe alabilirler. Bir buçuk milyon devşirmenin başında bulunduğu bir Müslüman ülke, onların istediği. İşte, burada Milli Görüş olayı ortaya çıkıyor. Milli Görüş, üç beş kelime ile anlatılabilecek bir şey değil, bir varoluş tarzıdır.`
`Milli Görüş gömleğini çıkaranlar, çıplak kalır`
Konuşmalarında sık sık `Milli Görüş gömleğini çıkarttık` diyen Başbakan Tayip Erdoğan`ı, `Milli Görüş gömleğini çıkaranlar ya çıplak kalır ya da gayri Milli Görüş gömleği giyer` diyerek eleştiren Altındal, `Bu kişilere sorduğunuzda; biz gerekirse müzakere masasından kalkarız, diyorlar. 17 Aralık`ta yaptığını, müzakere masasında yapamazsın. Oturdun mu, kalkıp gidemezsin. Türkiye`nin AB`ye girmesi için Vatikan ve Papalıktan izin alması gerektiğini söylüyorlar. Bunu şu an görevde bulunan Papa, 89 yılında yayınlanan bir kitabında açıklıyor. O zaman Papa değildi, şimdi Papa oldu. Başbakan Erdoğan`ın bu konudaki görüşlerini soruyorlar. Erdoğan`da `o eskidendi, şimdi değişti` diyor. Papa senin gibi değil ki, değişsin. Çünkü, Papa olduktan sonraki kitabında da, Türkiye`nin AB`ye girmesini istemiyor` değerlendirmesinde bulundu. Altındal, ayrıca Vatikan`ın Türkiye`den toprak talebi olduğunu ve bu isteklerin müzakere masasında tek tek Türkiye`nin önüne konulacağını aktardı.http://www.tumgazeteler.com/?a=1076860
.

"..."


22.10.2009

"The Red Sultan"

1893’te ABD Büyükelçisi Terrell’i kabul eden Sultan Abdülhamid, Saray’daki Ermeniler ve Ermeni meselesiyle ilgili düşüncelerini aktarmış.

...Sultan, Osmanlı’da son zamanlarda yaşanan kargaşaların, ABD basını tarafından hiçbir zaman doğru bir şekilde verilmediğini söyledi ve kendisinin söyleyeceklerini Amerikan halkının bilmesini sağlayacağımı umduğunu belirtti. Ardından şöyle devam etti: “Tatarlar ve Perslerin sürekli işgalleri altında ezilmiş olan Ermeniler çok büyük sayılarda göç etmeye başladılar ve Osmanlı idarecilerinden korunma elde ettiler. Onlara nazikçe ve misafirperverane davranıldı. Sürekli olarak savaş içerisinde olan hiçbir ülke, endüstriyel ve ticari bir arayışın peşine düşemez. Bu yüzden ilk sultanlar hep fetihle meşgulken, tüm ticari alanlar ve üretim alanları Hıristiyanlar, başlıca da Ermeniler tarafından tekelleştirildi. Dinlerine karşı da hoşgörü gösterildi, Müslümanlar Allah’a ibadet eden bütün dinlere karşı müsamahakârdır. Böylece Ermeniler gelişti ve dört yüzyıl boyunca Osmanlı idaresi altında kaldılar. Osmanlı İmparatorluğu’nun bankacıları, üreticileri ve müteahhitleri oldular. Tarihî kiliselerinde ve manastırlarında açık bir şekilde ibadet ettiler, ihtiyaç olduğunda da yeni ibadethaneler inşa ettiler.http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=138794






.
Jews, Zionists Behind Armenian Genocide: http://secretjews.wordpress.com/006/
There is the book “Inner Folds of the Ottoman Revolution” written by Mevlan Zadeh Rifat in Turkish and published in 1929, the author, a pro-sultan Turk, claims that the “Armenian genocide was decided in August 1910 and October 1911, by a Young Turk committee composed entirely of displaced Balkan Jews in the format of a syncretist Jewish-Muslim sect which included Talaat, Enver, Behaeddin Shakir, Jemal, and Nizam posing as Muslims. It met in the Rothschild-funded Grand Orient loge/hotel of Salonika.” Syncretism means a combination of different forms of belief or practice; masonism fits that description. As the masons started the 1897 revolution in France with the cry “liberty, fraternity, equality,” Young Turks used the same slogan in their revolution of 1908.
A 1994 conference paper/lecture by Joseph Brewda of Schiller Institute entitled “Palmerson launches Young Turks to permanently control Middle East” claims the founder of the Young Turks to be a certain Jew by the name of Emmanuel Carasso. He states: “Carasso set up the Young Turk secret society in the 1890′s in Salonika, then part of Turkey, and now part of Greece. Carasso was also the grand master of an Italian masonic lodge there, called ‘Macedonia Resurrected.’ The lodge was the headquarters of the Young Turks, and all the top Young Turk leadership were members.”
Further on Mr. Brewda says: “During the Young Turk regime, Carasso continued to play a leading role. He met with the sultan, to tell him that he was overthrown. He was in charge of putting the sultan under house arrest. He ran the Young Turk intelligence network in the Balkans. And he was in charge of all food supplies in the empire during World War I.” It is ironic that four centuries after the Turkish sultans welcomed the expelled European Jews into Turkey, certain Jews belonging to secret societies and to Zionism will kick the sultan out of power early in 20th century, destroy the Ottoman Empire, and celebrated their victory by massacring by proxy almost the whole Christian Armenian people, one million and half Armenians; half million Greeks; and half million Christian Assyrians & Arameans.
In 1982, after the Israeli army conquered Lebanon, they celebrated their victory by massacring by proxy children and women in the Palestinian camp of Shattila, in Lebanon, by allowing Lebanese Phalanger militia fighters to move into the camp for two days and murder its inhabitants. Eighty percent of the camp were killed. Nearly all of the dead were old men, women and children and all of them had been unarmed. Not one gun, not one knife was found in their possession, claims a Palestinian witness.
All this according to the percepts of the Talmud, the Satanic Bible of the Jews, which encourages Jews to kill, directly or indirectly, by sayings like: “Every Jew who spills the blood of the godless, is doing the same as making a sacrifice to God.” Talmud: Bammidber Raba c21 & Jalkut 772. In the eyes of Talmudists all non-Jews are godless. And “It is the law to kill anyone who denies the Torah. The Christians belong to the denying ones of the Torah.” Talmud: Coschen Hamischpat, Hagah 425. Very neatly put sentence indeed.
Jesus came and shed his blood for us in order to save humanity and put an end to human and animal sacrifices practiced by Talmudist Jews who believe that the shedding of the blood of the innocents is a prerequisite of their reptilian gods, specially before embarking on an enterprise. They have orchestrated the massacres and slaughters of millions and millions of humanity so that their demonic gods will be appeased and grant them a new homeland in the near-east. Apparently, the sacrifice of hundreds of millions of humanity during the first half of the twenty century (including the six million Jews of Nazi Holocaust) have appeased their gods and their wish was granted.
Back to the Young Turks. Mr. Brewda writes: “Another important area was the press. While in power, the Young Turks ran several newspapers, including ‘The Young Turk,’ whose editor was none other than the Russian Zionist leader Vladimir Jabotinsky. Jabotinsky had been educated as a young man in Italy.”
Mr. Brewda, ignoring the possibility that Talaat could have been a secret infiltrated Jew, writes: “Of course, there were also some Turks who helped lead the Young Turk movement. For example, Talaat Pasha. Talaat was the interior minister and dictator of the regime during World war I. He had been a member of Carasso’s Italian masonic lodge in Salonika. One year prior to the 1908 coup, Talaat became the grand master of the Scottish Rite Masons in the Ottoman Empire. If you go to the...http://secretjews.wordpress.com/006/


"Veritas"

.
.

"KITE - HIT - STEEL - PLANE - MUST &(THE PET GOAT)"

"Albert Pike"


Albert Pike’ın kitabı Morals and Dogma (Ahlak ve Dogma) hala ABD’de Skoç riti Masonluğu üyelerine tavsiye edilir. Albert Pike iyi tanınmış mason yazarlar tarafından masonluğun Eflatunu olarak isimlendirilmiştir. 33. dereceden mason olan Pike’ın Morals and Dogma adlı kitabındaki açıklaması şöyledir:

LUCIFER (şeytan), ışığın kaynağı! Karanlığın Ruhu...Petrovna Blavatsky, bu kavramı şöyle özetlemiştir:
Lucifer ilahi ve dünyevi bir ışıktır, ‘Kutsal Hayalet’ ve ‘Şeytan’dır...

Pike ve onun şeytan doktrini ile ilgili olarak yazar John Daniels şu açıklamayı yapmaktadır.
Albert Pike, “Lucifer Doktrinini” birçok mason biraderine öğretti. En heyecanlı öğrencileri Lucifer Doktrinini en ileri seviyede uygulayan Bismarck ve Mazzini’ydi. Bu üçlü birlikte masonluğu kullanarak iki dünya savaşı çıkardılar ve bunun ardından “dünyanın Lucifer’e Tanrı olarak tapınmaya hazır olmasını” sağlayacaklardı.


.

Masonluğun en tanınmış isimlerinden biri olan Albert Pike, Morals and Dogma (Ahlak ve Dogma) adlı kitabında, Tapınakçıların amacını şöyle açıklar:
Tapınakçılar günümüz satanistlerinkine benzer şeytani bir telkinin etkisi altındadırlar. "... Tapınakçılar, en baştan beri Roma'nın (Papalık) ve onun krallarının egemenliğine karşıydı. Amaçları, zenginlik ve güç elde etmek ve gerekirse savaşarak Kabalistik dogmayı yerleştirmekti."


.

"Holy Man( )"

Shirdi Sai Baba (1835-1918). İnananlarına göre Avatar; bedenlenmiş tanrı! Hindistan'da Müslüman, fakir bir ailenin çocuğu olarak doğar. Sapık bir tarikata (ölü diriltme ayinleri yapan) bağlanır. Uzun müddet harabe bir camide yaşar ve oradan şifa() dağıtır. Bir konuşmasında; "Buda, Musa, İsa ve Muhammet yarı tanrıydılar ama ben tanrıyım. Ben farklıyım, Avatar'ım." der. 1918'de Shirdi'de ölür. Ölmeden önce dünyaya tekrar geleceğini ve doğacağı tarih ve yeri müjdeler. (Bütün bunlar şimdi yaşayan Sai Baba'nın bağlılarının ifadeleri. Yeni Sai Baba Sathya Narayan Raju'nun işte bu Shirdi'li Sai Baba'nın ikinci gelişi olduğuna inanılıyor. İslamı tanımayan bazı batılıların Sai Baba inancını İslam zannetmesinin yanısıra Shirdi'li Sai Baba'nın gerçek bir Müslüman olduğuna ve hakkında söylenenlerin şimdiki Sai Baba'cıların uydurması olduğuna inananlarda var.) http://leenakomarraju.instablogs.com/entry/sai-baba-of-shirdi-a-common-saint-for-hindus-and-some-indian-muslims/


http://sathyasaibaba.files.wordpress.com/2008/07/genuine-pictures-shirdi-sai-baba.jpg
Bağlıları Shirdi Sai Baba'nın ölümünden 8 yıl sonra, tarif ettiği yer ve zamanda (Andhra Pradesh eyaleti'nde Puttaparthi isiminde küçük bir köy) yeni doğan çocukları inceleyip uygun olan birini seçiyorlar ve sen şu kişinin enkarnesisin diye yetiştirip eğitiyorlar...
...Sözde mucizeler 4 yaşında başlar. Yeni Sai Baba'nın ilk iddiası İsa Mesih olduğudur, tanrılık iddiası daha sonra gelir. 1940'da 14 yaşındayken tarihi() açıklamasını yapar: "Ben Sai Baba'yım. Bağlılarım beni bekliyor. Görevim, geçici bir ikamet yeri olan bu dünyada, insanları doğru davranış (Dharma) yoluna sokmaktır." Sai Baba'nın 108 ismi vardır. Ölümünü ve yeniden gelişini müjdelemiştir. 2022 yılında 96 yaşında öleceğini ve son defa olarak 8 yıl sonra 2030'da Prema Sai Baba olarak doğacağını söylemiştir.
...Bağlılarının sayısının 65-75 milyon kişi olduğu söyleniyor.

Sathya Sai Baba, Orta Asya'nın en büyük ikinci hastanesini kuruyor. Burası aynı zamanda Doğu Asya'nın en büyük kalp ve böbrek nakil hastanesidir. Bütün organ nakilleri ve tedaviler Sai Baba bağlısı olmak şartı aranmadan bedava yapılıyor. Tek şart fakir olmak. İddialara göreyse burası uluslararası bir organ trafiğine sahne oluyor. Hastaneye gelen uygun() kimsesiz ve fakirlerin organları alındıktan sonra hint geleneklerine göre yakılıyor. Organlarsa dünyaya, ihtiyacı olanlara() dağılıyor.
...sai baba'nın azmettirici olduğu yada onun adına işlenen cinayetleri anlatan bir kitap bile yayınlanmıştır. Hakkında birçok cinayet, tecavüz, çocuklara sarkıntılık iddiası olmasına rağmen Hint yargısı şimdiye kadar hiçbir soruşturma açmamıştır.
.

"G.I. Gurdjieff"



George Ivanovitch Gurdjieff 1866 yılında Kafkasya'da fakir Rum bir babadan ve Ermeni bir anadan doğmuştu, çocukluğu Kars'ta geçmişti ve 1949 yılında Paris'te dünyaca ünlü bir öğretmen olarak vefat etmişti. Gurdjieff sistemini kurmadan önce bir gezgin olarak Hindistan, Tibet, Orta Asya, Anadolu, Orta-Doğu ve Mısır'da hayatın sırlarını öğrenmek üzere 20 yıllık bir arayış yolculuğuna çıkmıştı. Hayat hikayesini içeren "Olağan Üstü İnsanlarla Görüşmeler" kitabında başından geçen bazı fantastik olayları anlatmıştır. Bazı taraftarları bu olayları mecazi olarak anlaşılması gerektiğini aktarmışlardır. Örneğin, Mısır'ın kumlar öncesi kadim haritasının eline geçtiğini ve bununla Mısır'da keşifler yaptığını, at üstünde gözleri bağlı olarak getirildiği Pamir dağlarında varlığı saklanan kadim ezoterik bir merkeze girdiğini, Gobi çöllerinde kayıp bir uygarLığın kalıntılarını bulmaya çalışan başarısız bir keşif ekibine katıldığını anlatıyor. Ayrıca, bu gezileri sırasında bazı kadim ezoterik okullara girdiğini iddia etmişti. Anlattığına göre bu arayışta yalnız değildi ve kendilerine "Hakikati Arayanlar" diyen bir grubun üyesiydi. Bu grubun amacı çeşitli kadim öğretilerden bilgi toplamaktı.
...Gurdjieff'in deyimiyle; "Okullardan söz etmişken, sadece özel okullar vardır, genel okullar yoktur. Her guru veya öğretmen kendi konusunda uzmandır, örneğin biri astronomdur, diğeri heykeltıraş, üçüncüsü ise müzisyendir. Her bir öğrenci ilk başta onun uzman olduğu konuyu öğrenmelidir, daha sonra başka bir konu vs.. Her şeyi öğrenmek bin yıl sürer... Ben yaLnız değildim. Aramızda bir çok uzman vardır. Herkes kendi özel konusunda eğitim gördü. Daha sonra bir araya geldiğimizde öğrendiklerimizi bir araya koyduk."
...Gurdjieff 1913 yılında Taşkent'ten Moskova'ya taşınır ve etrafına birkaç mürit toplayarak ezoterik okulunu kurar. 1915 yılında, Ouspensky, Gurdjieff'le tanıştığında Rusya, Birinci Dünya Savaşına girmek üzereydi. Dokuz yıllık beraberlikleri olaylı geçmişti. Rusya'da Ekim devrimi Bolşevikleri iktidara getirmişti ve Gurdjieff müritleri ile birlikte ülkeden kaçarak birçok Beyaz Rus gibi İstanbul'a göçmüşlerdi. Bir süre sonra Batıya iltica ederek 1922 yılında Fransa'da okulunu kurdu ( Prieuré, Fontainebleau-Avon'da Institute for the Harmonious Development of Man). Bütün bu olayları Ouspensky "Mucizeler Peşinde Bir Arayış, Bilinmeyen bir Öğretinin Parçaları" kitabında aktarmıştı. Esas teması insan hayatının aslında bir uyku halinde geçtiğidir. Uyanmak için özel içsel çalışmaya girmesi gerekir. Sonucunda insan farkındalık ve daha yüksek bir şuur düzeyine ulaşır. Bunu sağlamak üzere felsefi ve psikolojik seminerler dışında, bazı özel hareketler ve danslar uygulanır. Aklın normal seyrini bozmak, farklı şuur hallerini uyandırmak için çeşitli yöntemler de kullanılır.
...Bu esrarengiz adam etrafındaki insanlar üzerine güçlü bir etki bırakmıştır. Öğretileri dolaylı ve dolaysız bir şekilde yirminci asır üzerinde derin bir iz bırakmıştır. Birçok Batılının Sufizm'i anlamasına ve benimsemesine yol açmıştır. Gurdjieff'in Modern okültizmdeki yeri bir sır açıklayıcısı olarak yaşayacaktır. Muhtemelen Gurdjieff bütün bildiklerini aktarmadı, sistemi kısmen kendisinin akıl ürünüydü. Hipnotizma ve magnetizma konusunda uzmandı, şifa gücü vardı ancak bunları dikkatlice gizlerdi. Gurdjieff bir katalizördü, bir üstad olarak asıl misyonu insanlarda dönüşüm yaratmaktı. Batıda bir çok tanınmış aydın, yazar ve düşünürü çekmişti. Asıl öğretileri sözlüdür ve öğretmen öğrenci, mürşid mürit ilişkisine dayanır. Yazılı eserleri üç seri şeklinde yayınlanmıştır: Bunları bazı dizilere bölmüştü: İlk dizi "Beelzebub'un Torununa anlattığı Masallar", bin sayfaya aşkın fantastik bir felsefi romandır. İkinci dizi "Olağandışı İnsanlarla Görüşmeer" ise Gudjieff'in yaşam öyküsüdür. Üçüncü dizi ise "Yaşam Sadece Gerçek Olduğum Sürece Gerçektir" adlı eserlerdir. Ayrıca müritleri tarafından bir araya getirilen sözlerinden "Gerçek Yaşamdan Görüntüler" (Views from the Real World). Bunun dışında "Gelecek İyiliğin Habercisi" adında eserlerini tanıtan bir kitabı vardır. Gurdjieff'in öğretileri dünyanın çeşitli merkezlerinde özel olarak yetiştirdiği kişiler tarafında halen yürütülmektedir. Eserleri arasında bir bale, 250 kutsal dans veya hareket, öğrencisi Thomas ALexandrovitch de Hartmann ile birlikte bestelenmiş iki yüz piyano eseri vardır.
... "Gurdjieff ancak sonradan anlayabildiğim bazı şeyler anlattı: 'Hindistan'da sadece "Felsefi", Mısır'da sadece "Teorik" ve İran, Mezopotamya ve Türkistan'da sadece "Pratik" okullar vardır. Çok eski bir zamanda bunlar bu şekilde bölündü. Ancak "felsefe", "teori" ve "pratik" ile ne kastettiğimi biLmiyorsun. Bu kelimeler genel bilinen anlamlardan farklı bir şekilde algılanmalıdır'." P.D. Ouspensky
Gurdjieff'in yukarıdaki sözlerini okuduğumda aklımdan bazı şeyler geçmişti. Modern okültizm, on dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başlarında bazı iddialı ve kapsamlı akımların sonucunda ortaya çıkmıştı. Bir yandan H.P. Blavatsky önderliğinde Teosofi taraftarları Hint ve Tibet ezoterizmi öneriyordu, diğer taraftan bazı okültistler bu görüşe tepki olarak Batı Ezoterik Tradisyonundan söz ediyorlardı ve alternatif sistemlere gerek olmadığını iddia ediyorlardı. Bu mücadele devam ederken, inisiyasyonunu Bektaşi, Nakşibendi gibi Sufi tekkelerinde, şaman çadırlarında alan G.I. Gurdjieff sessizce kendi sistemini ortaya koyuyordu ve tamamen farklı bir akımdan söz ediyordu. "Farkındalık", "kendini bilme", "kendin üzerinde çalışma", "enneagram" gibi birçok kavramları bu yeni sistem çerçevesinde ön plana çıkarıyordu. Blavastky gibi tartışmalara yol açmıştır , kimileri onu şarlatan kimileri ise kendi okült görüşlerini geliştiren gizli kaynaklar bulan bir öğretmen olarak nitelendirmiştir.
...Gurdjieff in çoktan uyanmış olduğu varsayılırdı ve kendisi bu önemLi olayla ilgili açıklamalar bırakmıştır. "Kendimi yalnızca birkaç saat hazırlayarak onlarca kilometre uzaklıktaki sığırı öldürebiliyor ya da bir fili beş dakikada uyutacak kadar yoğun bir yaşam gücünü yirmi dört saat içinde biriktirebiliyordum."
...Gurdjieff sonunda Tanrı ile insanı birbiriyle ilişkilendiren bir düşünce geliştirmeyi başarır; "Tanrı her yerde ve herşey O'nunla bağlantılı. Ben O'nun tarafından yaratılımış O'nun suretınde bir insanım. O Tanrı, dolayısıyla bende kendi içimde O'nun sahip olduğu tüm olanaklara sahibim."
...Gurdjieff Asya bilgeliğinin yeniden inşaasına ilişkin iddia ortaya atarak doğunun mistik ruhunu batının bilimsel ruhuna eklemek istediğini belirtmiştir. Gurdjieff'in sisteminde yer alan okült ilkelerden biride şudur; "Güneş aleminin maddesini keşfetmek için güneşi incelemeye ya da araştırmaya gerek yoktur; bu madde içimizde mevcuttur ve atomlarımızın bölünmesinin bir sonucudur. Aynı şekilde içimizde diğer tüm dünyalarında maddeleri mevcuttur. İnsan tam anlamıyla bir minyatür evrendir. Dolayısıyla insanı incelerken tüm dünyayı inceleyebiliriz." Gurdjieef sahtekar bir mesihmiydi yoksa sıradan fanilerin tam olarak anlayamadığı eşi bulunmaz bir bilge miydi?http://www.sohbet.fm/forum/yasam-ve-olum/gurdjieff-ve-dorduncu-yol-t7147.0.html