Komünizm’i dünyaya açan kişi olan Marks’ı tanımak önemlidir. Bu sayede elde edilmek istenen şeyleri, emelleri anlamak mümkün olur. Bu sayede “Yahudi Sorunu”nu ele almış olmasını anlamak, ardında yatan nedenleri bilmek mümkün olur. Bir gerçektir ki Marks ve hareketi dünya tarihinde ciddi değişmelere yol açmıştır ve bugün de bu değişimlere gebe gelişmeler olmaktadır. Bu yüzden Marks’ı yakından tanımak önemlidir. Burada Marks’ı anlatmak yerine onun gelişiminde, yönlendirilmesinde etkisi olan kişileri ve kurumları tanıtacağım.
Marks’ın hayatında onu etkileyen insanların başında ilk olarak babası gelir. Baba Marks bir Frankisttir. Doğal olarak çocuklarını da bu doğrultuda yetiştirmiştir. Frankizm, Jakob Frank (1726 – 1791) tarafından oluşturulmuştur. Adından da anlaşılacağı gibi bir Yahudi’dir. Polonyalıdır. Frankistler ciddi bir güç haline gelmeye başladığı zaman 1755’de Yahudi hahamlar tarafından saldırı başlatılır ve bu Yahudi yapılanması ciddi bir manevra yaparak Katolik kilisesine sığınır. Yahudilerin saldırılarını gören Katolik kilisesi müşfik ellerini Frankistlere açmıştır. Kaminick piskoposu, kendi inançlarına uyan “Zohar”ı kabul ettiğini açıkladı. Esasında Frankistler de Hıristiyanlar gibi teslis inancına sahip ve mesih’e inanıyorlardı. Fakat onların mesihi İsa değil Sabetay Sevi idi!
Mesihleri gibi kendileri de kıvırma yapmış ve bir anda Hıristiyan oluvermişlerdi. Bizim Jakob burada vaftiz edilerek Joseph adını aldı. Fakat bu manevralara karşın Hıristiyan inancına sahip olmadıkları, Yahudi inançlarını devam ettirdikleri ortaya çıkarıldı.
Burhan Oğuz’un “Türk ve Yahudi Kültürlerine Mukayeseli Bakış” adlı eserinde de Sabetaycılığın en güçlü köklerinin Polonya’daki Franksistlere dayandığını belirtmiş, bu yönleri ile sürekli haham saldırılarına maruz kaldıklarından Nihilist bir yaklaşım sergilediklerini ve Antinomianizm (ahlaki kanunların reddi) hareketine kaydıklarını göstermiştir.
Franksizm’de gerçekten de Günahın kutsallaştırılması gibi bir kurum vardır. Sabetaycılığı bilenlerin hatırlayacağı gibi normal bir insanın kabul edemeyeceği oldukça sapkın inanışların vaki olduğu birçok defalar kanıtlanmış bir gerçektir. Jakob Frank bir dönem Osmanlı topraklarına da gelmiş, burada Sabetaycı dönmeler ile ilişkilerde kurmuştur. Kendisi“İffetlilik ile kurtuluşa varılamaz, kurtuluş iffetsizliktedir” sözünü de söylemiştir. Yaşamına bakıldığında mistik ayinlerinin daha çok fuhuş içerikli olduğu görülecektir. Bunlar arasında ensest ve eşcinsel ilişkiler oldukça yaygındır. Hatta ensest yolla doğan çocuğun kutsallaştırılması gibi bir durumda vardır. Bu derece ahlak kuralları hiçe sayılmıştır yani. Hatta Sabetaycılık konusuda uzman sayılan Antelman, Frankistler için Satanist deyimini bile kullanır!
Jakob, Tevrat hükümlerinin kalkması gerektiğini, bunun yerine Zohar kitabının kabul edilmesi gerektiği tezini ileri sürmekteydi. Bunun nedeni Mesih geldiği için artık Tevrat hükmüne gerek kalmadığı, Tevrat’ın ancak mesihin yokluğunda geçerli olduğunu dile getirmiştir.
Frankistler’in bir özelliği daha mevcut. O da İllimünati’nin kuruluşuna yaptıkları katkılar! Antelman, araştırmalarında Jakob Frank’in Adam Weishaupt ile 1770’de gizli bir anlaşma yaptıklarının altını çizer. Weishaupt, bilindiği gibi 1776’da İllimünatiyi kuran Alman Hukuk Profesörüdür. Frankistler incelendiğinde 1759’dan itibaren İllimünati önde gelenleri ile ilişkiye geçmiş ve oluşturulmasında ciddi bir alt yapı sağlamış ve içlerine katılmışlardır.
İşte Marks’ın babasının ekolü, böyle bir ekoldür. Marks böyle bir aileden gelmekteydi. Juri Lina “Under the sign of the scorpion” adlı eserinde de Marks’ın Frankizm’den ciddi derecede etkilendiğinin altı çizilmektedir. Marks’ın gençlik yıllarında bazı şiirlerinde “şeytana övgüler” yazdığı da bilinen bir gerçektir.
Marks’ın komünist ideolojiye ciddi kayış göstermesine, şiddet yanlısı bir politika benimsemesine neden olan kişi ise Yahudi Haham Moritz Moses Hess’dir (1812 – 1875). Hess, tıpkı baba Marks gibi bir Franksist ve aynı zamanda komünisttir. Marks 23 yaşındayken yani 1841’de kendisi ile tanışmıştır. Hess, zengin bir sanyicinin oğludur. Yahudi Ansiklopedisi (Berlin, 1928, s 1577 – 1578), Hess’i tanımlarken Komünist bir Haham ve Modern Sosyalizm’in de babası olduğunu belirtmektedir. Theodor Zlocist’in 1921 yılında yayınlanmış eseri olan “Moses Hess, Sosyalizm ve Siyonizm’in Öncüsü”nde başlığından da anlaşılacağı gibi Siyonizm ve Sosyalizm’in temellerini atan kişi olduğunu belirtmiştir.
Hess, 1841’de “Rheinische Zeitung (Ren Gazetesi)”u kurdu. 1842’de ise Marks bu gazetede editörlük yapmaya başladı. Bu editörlük görevi ile Marks artık Hess’in yolunda ilerlemeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra Marks’ı Mason olmaya ikna etmişti. Bunda şaşılacak bir şeyde yoktu aslında. Sadece Marks değil, Weishaupt’da dahil İllimünatilerin hemen hepsi Mason kökenli idi. Bunlar daha sonra Komünistler Birliğini de kuracak olan ekiptir.
1844 yılında ise meşhur dostu, Yahudi Friedrich Engels ile Marks, Hess’in sayesinde tanışmışlardı. Hess, sınıflar arası çatışma yaratmanın idealleri açısında gerekli olduğunu inanıyordu. Bunun içinde Marks ve Engels’e bu doktrini dikte ediyordu. Sosyalizm’in temellerini bu şekilde atıyordu. Sosyalizm hiç kuşkusuz Enternasyonalizm’e bağlıydı, yani vatansızlığa! Zaten bu ideali de Yahudilerden başka kimse düşünemezdi, ne de olsa yüzlerce yıl vatansız yaşamışlardı. Hess’de bundan yola çıkarak sosyalist bir ihtilal yapmak istiyordu zaten. Hess’e göre Enternasyonalizm, Yahudi çıkarlarına hizmet etmekteydi. Bu konuda Hess’in kendi söylemlerine bakalım;
“Her kim Yahudi milliyetçiliğini inkâr ederse o yalnız dini anlamda bir dönme değil, aynı zamanda ailesine ve halkına ihanet eden bir alçaktır!”(Moses Hess, Seçme Eserleri, Köln, 1962).
Dönemin Alman Komünistlerine baktığımızda Koşer’den (Yahudiler için helal standartlarında ürünlerin satıldığı bölüm) alışveriş yaptıklarını gözlemlemek de mümkündü(Örneğin Rosa Luxemburg). Yani bu derece dinlerine bağlı yaşıyorlardı. Bu derece Yahudiliğe bağlı olan Hess, nasıl olmuştu da dinsiz bir ideoloji olan Sosyalizm’in temelini atmıştı? Bunun cevabı kendisinizde içinde bulunduğu Frankizm’de gizli!
Hess, Yahudilerin Tanrısız bir devrimci sosyalist’e dönüşmesi gerektiğine söylüyordu. Ona göre Yahudiliğin Tanrısının, onları vahşi birer hayvana dönüştürme misyonu vardı(Französische Jahrbücher, Para Sistemi, 1845).
Hess, aynı zamanda bir Siyonistti. Bu konuda da öncülüğü o yapmıştı. Siyonizm idealini insanlar daha çok Theodor Herzl ile tanımış olsa da aslında Herzl, Hess’in Siyonist doktirinlerinden yola çıkıyordu. Zira Marks’ın fikir dünyasına katkılarda bulunmuş diğer bir isim olan Levi Baruch’da “Devrimci Elit Yahudilerin” Yahudiliği terk etmemesi üzerinde duruyordu. Kısaca Sosyalizm idealini kendileri ve Siyonizm idealleri için bir kalkan olarak kullanıyorlardı. Böylece ırk bilinçleri, milli hasletleri tamamen çökertilecek ve Siyon ideali için önde hiçbir engel kalmayacaktı! Zaten giyom (Yahudi olmayanların tümü) için Yahudiler ne diyordu? Onların hepsi Yahudiler için yaratılmış birer köle değil miydi? Yahudilere ait olan malları çalmamışlar mıydı? Bu yüzden de onların ellerinde bulunan malları hile ve desise ile alınması mübahtı! Her tür yolu uygulama izni Hahamlarında çıkmıştı! Hatta Giyom’un öldürülmesi övülen bir şeydi! Talmud metinlerine, Yahudi Kabalistik metinlere (Zohar’da kabalist bir elden çıkmıştır) baktığınızda bunu rahatlıkla görmeniz mümkündür.
Zaten Bakunin’de bu yüzden Marks’dan uzaklaşmamış mıydı? Bakunin (Mihail Aleksandroviç, 1814 – 1876), Rus kökenli bir anarşistti. Birinci Enternasyonelin Napoli’deki örgütünü kurdu ve 1868’de de Sosyal Demokrat ittifakını kurdu. Marks’a göre Rus milleti aşağılık bir milletti, Çinlileri sevmediği, Slavlara ise etnik pislikler dediği, işçileri aptal, köylüleri ise mağara adamı olarak nitelendirdiği bilinen bir gerçekti. Bakunin, onun bu yüzünü görmüştü.
Buna karşın Marks ve bazı öncü sosyalistler, ideolojilerinin Yahudilikle, onun siyon ideali ile alakalı olmadığını göstermek için yazılar kaleme almışlardı. Marks “Yahudi Sorunu”nda bile Yahudileri Tevrat’ın Yahudi Tanrı’sının onları hayvanlaştırdığını söylemekteydi. Ama bu manevraların Frankist bir manevra mukabilinde olduğunu görmek için dikkatli incelemek yeterli olacaktır.
Marks derinlemesine araştırıldığında sosyalizm ideolojisinin esasında Yahudiliğe hizmetten, bütün milletlerin kimliksizleştirilmesinde, köleleştirilmesinde ve bunun adına eşitlik gibi yalanlar ile süslemekten başka bir şeye hizmet etmediği açıktır. Zira, Sovyet devrimi’de dahil, devrimler incelediğinde kendi sınıflarını oluşturduğunu, sınıf çatışmasının tamamen saçma olduğunu görmek mümkündür. Bu arada Sovyet devrimi demişken Lenin’de bir Yahudi olduğunun altını çizelim.
Sosyalizm’i savunan her millet, kendi benliğine kurşun sıkmaktadır. Bugün Siyonizm’e ve İsrail’e karşı gösteriler yapıyorlar fakat bizzat kendilerinin bu değirmene su taşıdıklarını bilmiyorlar. İnsanlar “Kardeşlik, eşitlik vb…” aldatmaca sloganlara kanıyorlar ve Siyonist ideallerini gizlemek ve kardeşleri birbirine düşürmek için kullanılan Sosyalizm’e inanmaktadırlar. Benim dileğim Türkçülüğü bir düşman olarak gören bu Yahudi idealinin kandırılmış insanlarının bir an önce uyanması ve gerçek afyon olan bu illeti içinde söküp atmasıdır. Komünizm her milletin düşmanıdır. Uyanabilmeleri dileği ile…