3.10.2009
"Sancta Sapientia"
http://robertvannicearchive.wordpress.com/2011/08/12/201/
http://www.gstatic.com/hostedimg/fcd9fa3c3357f0f8_large
http://www.gstatic.com/hostedimg/904cd63aa1087c5d_large
http://www.gstatic.com/hostedimg/fcd9fa3c3357f0f8_large
http://www.gstatic.com/hostedimg/904cd63aa1087c5d_large
.
.
.
1930 ile 1935 yılları arasında restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya’da Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir dizi çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar arasında çeşitli restorasyonlar, kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi ve mozaiklerin ortaya çıkarılıp temizlenmesi sayılabilir. Ayasofya Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği üzerine, Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir. 1 Şubat 1935’te ziyarete açılan müzeyi Atatürk 6 şubat 1935 tarihinde ziyaret etmiştir. Yüzyıllar sonra mermer zemindeki halıların kaldırılmasıyla zemin döşemesi ve insan figürlü mozaikleri örten sıvanın kaldırılmasıyla da muhteşem mozaikler tekrar gün ışığına çıkarılmıştır. Ayasofya Camii İbadete Açılan Bölüm TabelasıAyasofya’nın sistemli olarak incelenmesi, restorasyonu ve temizlenmesi ABD’ndeki Bizans Enstitüsü (the Byzantine Institute of America) adlı kurumun 1931'deki ve Dumbarton Oaks Alan Komitesi’nin 1940’lı yıllardaki girişimiyle sağlanmıştır. Bu kapsamda yapılan arkeolojik çalışmalar K. J. Conant, W. Emerson, R. L. Van Nice, P.A. Underwood, T. Whittemore, E. Hawkins, R. J. Mainstone and C. Mango tarafından sürdürülmüş ve Ayasofya’nın tarihine, yapısını ve dekorasyonuna ilişkin başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Ayasofya’da çalışmalarda bulunmuş diğer isimlerden bazıları A. M. Schneider, F. Dirimtekin ve Prof. A. Çakmak’tır. Bizans Enstitüsü ekibi mozaik arama ve temizleme işleriyle uğraşırken, R. Van Nice yönetimindeki bir ekip de, binanın, taş taş ölçülerek rölövelerini çıkarma çalışmasına girişmiştir. Çalışmalar halen çeşitli uluslardan bilim insanlarınca sürdürülmektedir.
.
Ayasofya nasıl müze haline getirildi?
Kısaca "Bir Bakanlar Kurulu kararıyla müze yapıldı" denilebilir. Ama olay bu kadar basit değil.Bakanlar Kurulu'nun Ayasofya'nın müze olarak kullanılmasına ilişkin kararı incelendiğinde hayretten hayrete düşüyoruz. Sonunda allak bullak olan aklımızla şu soruları soruyoruz:
1- Böyle bir Bakanlar Kurulu kararı gerçekten var mıdır, yoksa birileri sahte evrak kullanarak uydurmuş mudur?
2- Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, böyle bir Bakanlar Kurulu kararına imza atmış mıdır, yoksa birileri O'nun imzasını taklit ederek sahtekarlık mı yapmıştır?
3- Bu konu neden hiç ele alınmamış, incelenmemiş, resmen cevap verilmemiştir? Yetkili merciler neden hala suskundur? Bir işgüzarlık yaptığım, ya da birilerine iftira atmaya yeltendiğim sanılmasın. Gelin şu tespitleri ve gariplikleri beraberce okuyalım:
a) Ayasofya'nın statüsünün müze olarak değiştirilmesine ilişkin 24 Kasım 1934 tarihli ve 1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi'nin ana metninin birinci sayfasında Kararlar Müdürlüğü, ikinci sayfasında ise Muamelat Müdürlüğü antetli kağıtlar kullanılmış. Bu nasıl izah edilebilir?
b) Bu kararname, 24 Kasım 1934 tarih ve 1589 sayılı olarak gösteriliyor. Ancak 22 Kasım 1934'te çıkan en son kararname numarası 1590 dan 1606 sayısına kadar numaralandırılmış. Ayasofya kararnamesi bu tarihten iki gün sonra çıkarılmış gösteriliyor. O zaman bu numaralar nasıl izah edilecek? 24 Kasım tarihli kararnamenin numarası nasıl olur da 22 Kasım'dakinden önceki sayıyı ihtiva edebilir? 24 Kasım 1934'te düzenlenen başka kararnameler 1613 ve 1614 numara ile sayılandırılmış. Bu durumun makul bir açıklaması olabilir mi?
c) En önemli gariplik ise de kararnamenin altında bulunan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'e ait olduğu ifade edilen imza konusunda... Atatürk'ün Soyadı Kanunu'ndan önce "Gazi Mustafa Kemal" imzasını kullandığı, Ayasofya Kararnamesi'nin de 27 Kasım 1934 tarihli Soyadı Kanunu'ndan 3 gün önce çıktığı, bu soyadı kanunu ile Mustafa Kemal'e Atatürk soyadının verildiği kesindir. Bu konuda belgeler ve tarihçiler olayı teyit etmektedirler. Bu duruma göre Mustafa Kemal'in imzasının "Gazi Mustafa Kemal" şeklinde olması lazımdır. Halbuki Cumhurbaşkanının buradaki imzasının K.atatürk şeklinde olduğu görülüyor. Bu durumda Mustafa Kemal daha Atatürk soyadını kanunla almadan 3 gün önce burada kullanmış gibi gösteriliyor. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'in bu ayrıntıya riayet etmeyecek kadar dikkatsiz ve sorumsuz bir kişi olduğu düşünülebilir mi? Bir diğer husus da buradaki K.atatürk şeklindeki Cumhurbaşkanı imzası Atatürk kelimesi küçük a harfiyle başlayacak şekilde atılmış. Halbuki bu soyadını kullanmaya başladıktan sonraki imzalarında Atatürk imzası buna hiç benzememektedir. Atatürk'ün söz konusu kararnamede yer alan imzası, normal imzasına benzemiyor. Bu durum İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 30 Ocak 1997 tarihinde resmen tescil ediliyor. Atatürk'ün gerçek imzası ile bu imza mukayese edilip inceleniyor ve bu imzanın sahte olabileceği resmen açıklanıyor. İ.K. isimli bir vatandaşın isteği üzerine yapılan bu inceleme ve sonuç Emniyet Genel Müdürlüğünün resmi yazısında zikrediliyor.
İşte o yazı: Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 3 Ocak 1997 tarihli cevabi yazısı:"İlgi dilekçeniz ekinde fotokopisi bulunan 24 Kasım ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesinde Reisicumhur adına atılı bulunan imzanın, yine dilekçeniz ekinde sunulan Atatürk'ün örnek imzalarına biçimsel açıdan fark gösterdiği, ilk bakışta belirlenebilmektedir. Şöyle ki, sözkonusu imzanın inşaı sırasında, Atatürk'ün tarafınızca sunulan ve tarafımızca bilinen imzalarının farklı olarak 'A' harfinin de kullanıldığı, 'K' harflerinin şekillendiriliş biçimleri ile 'T' harfleri kuşaklarının konumu itibariyle de farklılıklar bulunduğu görülmektedir."
d) Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete'de yayınlanması gerekmektedir. Nitekim bundan öncekiler de sonrakiler de eksiksiz olarak yayınlanmıştır. Ama bu kararname yayınlanmamıştır. Kararnamenin yalnız Resmi Gazete'de değil, Sicilli Kavanin, Düstur ve Kanunlarımız gibi devletin resmi diğer kayıtlarında da yer almadığı anlaşılmıştır. Düşünüyorum da, Atatürk'ün rahatsızlığından istifade edip birileri bir takım sahtekarlıklar yapmışlar gibi gözüküyor. Evet! Yazımın başındaki soruları sormakta haksız mıyım? Bu bilgiler doğruysa,- ki belgeler doğru olduğunu gösteriyor- bu sahte kararname nasıl olur da hala geçerli sayılır. Ayasofya nasıl hala müze olarak tutulabilir. Atatürk adına kimler sahtekarlık yapmışlardır? Kimlerden ne gibi hesaplar sorulmuş, kimler hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır? Neden hala bir Allah kulu bu işi resmen açığa çıkarıp düzeltmeyi düşünmemektedir. Neden Ayasofya hala suskundur? Neden düzeltilmemektedir? Vakıflar konusunda yabancılar lehine rüzgarlar estirenler, neden Fatih Sultan Mehmed Han'ın vakfını kurtarmayı düşünmezler? Sahi neden?..
.
"Deus ex machina"
Deus ex machina (deus ex māchinā, çoğulu deī ex māchinīs) (Okunuşu: deus eks makina); bir kurgu veya dramada beklenmedik, yapay veya imkânsız bir karakter, alet veya olayın senaryo akışı içinde beklenmedik bir yerde aniden ortaya çıkması, örneğin anlatıcının bir anda uyanıp her şeyin rüya olduğunu anlaması veya aniden ortaya çıkan bir meleğin sorunları çözmesi için kullanılan Latince kalıp. Birebir çevirisi "makineden tanrı" olup, antik Yunan tiyatrosunda bir tanrıyı canlandıran karakterin bir vinç (machina) yardımıyla yukarıdan indirilmesi anlamında kullanılmaktaydı.
Antik Yunan döneminde yazılan tiyatro eserlerinde, eser yazarlarının çok sık başvurduğu bir yöntemdir. Hikayenin gidişi öyle karmaşık, içinden çıkılamaz bir hal alır ki, artık yazarın üretebileceği ilginç bir çözüm kalmaz ve sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak da mitolojik tanrılar bir anda ortaya çıkarak olaya müdahale eder; ölmesi gerekeni öldürür, kurtarılması gerekeni kurtarırlar.
Antik Yunan döneminde yazılan tiyatro eserlerinde, eser yazarlarının çok sık başvurduğu bir yöntemdir. Hikayenin gidişi öyle karmaşık, içinden çıkılamaz bir hal alır ki, artık yazarın üretebileceği ilginç bir çözüm kalmaz ve sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak da mitolojik tanrılar bir anda ortaya çıkarak olaya müdahale eder; ölmesi gerekeni öldürür, kurtarılması gerekeni kurtarırlar.
30.09.2009
"Ephemera"
Efemera (İngilizce: Ephemera), gündelik yaşama ait "ıvır zıvır" olarak nitelendirilebilecek kısa ömürlü küçük ve geçici belgeleri ifade eden bir tanımlamadır.
Kelime Eski Yunanca kökenlidir ve "bir günden fazla dayanmayan" anlamına gelen "ephemeron" un çoğul şeklidir. (epi=bir, hemera=gün anlamına gelir). Geçmişte su sineği (Mayıs böceği) gibi kısa ömürlü böcek ve bitkileri tanımlamakta kullanılmıştır. Günümüzde ise biriktirilmek amacı ile üretilmemiş kısa ömürlü ve başlangıçta fazla değer taşımayan, ancak sonradan bazı koleksiyoncular tarafından koleksiyon malzemesi haline getirilmiş ıvır zıvır ürünlerin genel adıdır. Bu ürünler genellikle basılı materyalleri kapsar.
Bugün özel koleksiyoncular dışında büyük ulusal kütüphaneler ve müzeler de tarihin belli bir alanına ışık tutabilecek efemera koleksiyonları barındırmaktadırlar.
Kelime Eski Yunanca kökenlidir ve "bir günden fazla dayanmayan" anlamına gelen "ephemeron" un çoğul şeklidir. (epi=bir, hemera=gün anlamına gelir). Geçmişte su sineği (Mayıs böceği) gibi kısa ömürlü böcek ve bitkileri tanımlamakta kullanılmıştır. Günümüzde ise biriktirilmek amacı ile üretilmemiş kısa ömürlü ve başlangıçta fazla değer taşımayan, ancak sonradan bazı koleksiyoncular tarafından koleksiyon malzemesi haline getirilmiş ıvır zıvır ürünlerin genel adıdır. Bu ürünler genellikle basılı materyalleri kapsar.
Bugün özel koleksiyoncular dışında büyük ulusal kütüphaneler ve müzeler de tarihin belli bir alanına ışık tutabilecek efemera koleksiyonları barındırmaktadırlar.
29.09.2009
"Bismarck ve Tirpitz"
DKM bismarck, II. Dünya Savaşı'nda görev yapmış Alman Deniz Kuvvetleri zırhlılarından biri. İsmini Almanya İmparatorluğu'nun "Demir Şansölye" 'si Otto von Bismarck'tan almıştır. I. Dünya Savaşı sonucunda imzalanan Versay Antlaşması çerçevesinde Almanya'nın 35.000 ton'dan büyük savaş gemisi yapmaya izni yoktu. DKM Bismarck; yönetime geçen Nazi Partisi iktidarının anlaşmalara uymayarak Birleşik Krallık ile denizlerdeki farkı kapatmak için yaptığı görkemli savaş gemisidir. http://www.prinzeugen.com/PGHistory.htm
Tirpitz II. Dünya Savaşı sırasında Bismarck'ın batırılmasının ardından Alman Donanması'nın elinde kalan en büyük gemiydi. 1939 yılında hizmete başladı. 2608 mürettebatı vardı. 1942'de İngiliz destek hatlarını kesmek üzere Norveç kıyılarına gönderildi. Sayısız hava saldırısına maruz kalmasına rağmen ufak tefek hasarlarla bunları atlattı ve sonunda 1944 yılında 36 ingiliz avcı ve bombardıman uçağının aynı anda saldırısına uğradı. Bu taarruzda 1204 Alman denizcisi hayatını kaybetti ve bu olaydan sonra gemi kızağa çekildi.
Fiyordlarda görev yapmasından dolayı Norveçliler tarafından Kuzeyin yalnız Kraliçesi olarak adlandırılmıştır. Tirpitz savaş gemisi 2 yıla yakın bir süre hizmet vermiştir ve bu süre zarfında hiçbir düşman gemisine ateş açmamıştır.
Fiyordlarda görev yapmasından dolayı Norveçliler tarafından Kuzeyin yalnız Kraliçesi olarak adlandırılmıştır. Tirpitz savaş gemisi 2 yıla yakın bir süre hizmet vermiştir ve bu süre zarfında hiçbir düşman gemisine ateş açmamıştır.
"Kriegsmarine"
Kriegsmarine Mayıs 1935'de milli savunma kuvvetlerinin yeniden inşaası kanunuyla kurulmuş Nazi Almanyası Deniz Kuvvetleri'ne verilmiş olan addır. 1935-1945 yılları arasında toplam 1.5 milyon kişi çalışmıştır. Bismarck ve Tirpitz'in yanında U-bootlarıyla ünlüdür. Atlantikteki savaşı bizzat kendileri yürütmüştür. 1939-1943 yılları arasında U-bootları Atlantikte muazzam başarılar elde etmişlerdir. Ağustos 1946'da Müttefikler tarafından kaldırılmıştır.
27.09.2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)