5.08.2009

"Va'd"


.

Sizlere bir bilgisayar programını tarif etmek istiyorum. Öyle bir program düşünün ki bir mahkemenin faaliyetlerini çapraz kontrole tabi tutuyor. Davacıların, tanıkların ve ailelerin hatta avukatların ya da eskiden davaya karışmış olan herkesin geçmişindeki ortak bir nokta bulunup bulunmadığını araştırıyor. 40 milyon ikili kararı yalnızca bir saniye içinde verebiliyor. Bu bilgisayar programının adı PROMİSE(Promised Land) yani "vaat". Yapım yılı 1981 . İlk uygulamaya koyanlar ve ardından dünyaya pazarlayan ise ilginç bir kurum; MOSSAD.
Elinde Baretta bir tabanca ile maceradan maceraya koşan James BOND devrinin kapandığının, soğuk savaş casusluk hikayelerinin tarihe karıştığının da ilanıydı PROMİSE. Nitekim üretildikten sonra dünyanın dört bir yanında istihbarat örgütlerine pazarlanmış ve dünyanın dört bir tarafında farklı amaçlar için kullanılmıştı. Mesela Kolombiya'da uyuşturucu kaçakçıları ile Amerika bağlantıları sisteme giriliyor, MI5 yani ingilizler sistemi İRA ile ilgili kullanıyordu... İsrail intifada'nın önde gelen isimlerini bu sistem sayesinde ilk kez tespit etmeye başlamıştı. Bu bilgisayar programı bir devrimin habercisiydi. İstihbarat dünyası bilgi toplama ve değerlendirmede inanılmaz bir silaha sahip olduğunun farkına varmıştı. 1981 yılından 2002 yılına çok şey değişti ve gelişti elbette. Yalnızca İstihbarat örgütlerinin teknolojiyi kullanmalarında değil aynı zamanda terör örgütlerinin de teknolojiye hakimiyeti ve kullanmalarında da..... Türkiye'de gelmiş geçmiş en gaddar terör örgütlerinden biri olan HİZBULLAH'ın merkez hücre evi basıldığında en büyük rol istihbaratçılara düşmüştü. Güneydoğuda genelde kaçırılan kişilerin izleri sürülürken pek dikkate alınmayan detaylar İstanbul'da kaçırılan kişiler ve kamuoyu baskısı nedeni ile dikkate alınmaya ve Hizbullah üzerinde elektronik bir takip izlenmeye başlanmıştı. Özel kurulan ekip kaçırılan kişilerin kredi kartlarının numaralarını almış ve kullandıkları sisteme yükleyip beklemeye başlamışlardı. Hizbullah ilk açığı güneydoğuda yapmadığı bir şeyi İstanbul'da yaparak vermiş ve kaçırdıkları kişilerden birinin kredi kartını kullanma gafletine düşmüştü. Bunun üzerine bir ipucu için aylarca bekleyen ekipler harekete geçmiş ve izi sürüp Beykoz'daki eve ulaşmışlardı. Hizbullah operasyonu ile ortaya çıkan gerçek ise İstihbarat örgütlerini dehşete düşürecek denli endişe vericiydi. Türkiye'nin en kökten dinci örgütü tamamen bilgisayar teknolojisine geçmişti. Arşivini yapılanmasını hatta militanların günlüklerini bile disketlerde saklıyorlardı. Nitekim ilk operasyonunu ardından Beykoz'daki evde militanlar nerede ise tek tek bütün disketlere kaleşnifkoflarla ateş edip delmişler ,istihbaratçılarda tek tek bu disketleri tamir etmeye çabalamışlardı. Nitekim sonrasında yapılan operasyonlarda işte tamir edilen bu disketler ve özel yazılımlar sayesinde gerçekleşmişti.. O günlerde Hizbullah operasyonunda ilginç bir yol izleniyordu. Türkiye'nin dört bir yanından bir anda yağmur gibi bilgi yağmaya başlayınca istihbaratçılarda ne yapacaklarını şaşırmışlar ve sonunda bir software yazmaya karar vermişlerdi. Bilgiler bir sistem içinde tasnifleniyor ve değerlendiriliyordu. İşin pratik yani gizli şifreli bir web sayfası açılmıştı. İlgililer verilere buradan girebiliyor. Gelişmeleri on-line takip ediyorlardı... Nitekim sonraki günlerde Mersin'de Adana'da yapılan Hizbullah operasyonlarında kimi istihbaratçıların kuşatma altında saatlerce yanan hizbullah evlerine bakıp ağladıkları anlatılır. Çünkü yakılanın herhangi bir şey değil arşiv olduğunu biliyorlardı. Ve Arşivin değerini de yine en iyi onlar anlıyordu...
Yüz kilometre olsa da üşenmem. Telefon edeceğime atlarım arabaya giderim, söyleyeceğimi söylerim, geri dönerim...? Bu sözleri Hollanda'da uyuşturucu kaçakçılığı yapan bir Türk söylüyordu. Telefonlarının dinlendiğinden yüzde yüz emindi ve teknolojiye teslim olmaktansa babadan kalma yöntemleri tercih ediyordu. Geçtiğimiz günlerde Murat BİRSEL köşesinde internetteki ilginç bir uygulamadan söz ediyordu. Yeni bir web sitesi açılmış adı "gotomypc" yani siz dünyanın herhangi bir yerindeyken bu program sayesinde kendi bilgisayarınızı önünüzde açabaliyorsunuz. Yeter ki şifreyi bilin. Ne kadar medeni bir gelişme değil mi? Peki şimdi aynı programı sizin şifrelerinizi bilen bir başkasının kullandığını düşünün. Bilgiyasarınız birilerinin önünde açılıvermiş... Ne kadar korkutucu değil mi... Bilgisayarınız birilerinin önünde açık. Mailleriniz, yazılarınız, yazışmalarınız... Bugün istihbarat örgütlerinin ünlü hackerlarla anlaştıklarını söylesem sanırım bu da artık sürpriz olmaz. Hackerları tespit() eden istihbaratçılar bir şekilde ikna ediyorlar. Çok uzakta da değil. Türkiye'de mesela... Durun size bir dipnot daha vereyim. Geçtiğimiz günlerde iş bankasının internet bankacılığında şifreleme sisteminde bir değişiklik yapıldı. Eminim pek çok kişi dikkat bile etmedi. İnternet bankacılığını kullanırken kendi hesabınıza ulaşmanız için sistem tarafından istenilen pek çok bilgiyi klavyeden yazıyorsunuz. Ama şifreyi mause yardımı ile yazmanız gerekiyor. Merak edip neden diye sordum. Bana hacker'ların kimi şifreleri klavyeden, hard diske gidene kadar çalıp bir bankada pek çok hesabı boşalttıklarını bu yüzden yeni bir şifreleme yöntemine gidildiğini anlattılar. Ben ise bunları dinlerken banka hesapları kadar başka pek çok şifrenin de ne kadar kolay ele geçebileceğini düşünüp endişeleniyordum. Bilmem bu durumlar sizi de endişelendiriyor mu? Şu anda çeşitle server'lar ile internete bağlanıyorsunuz. Benim bildiğim kadarı ile güvenliğiniz açısından tamamen o server sahibinin insafına ve etik değerlerine terk edilmiş durumdasınız. Yasal hiçbir güvenceniz yok. Hatta bana gelen ilginç duyumlar da var. Mesela kimi server sahiplerine açık açık sistemlerinde kimi istihbarat birimleri için bir kapı açılması teklif edilmiş. Ne mi olmuş? Sizce ne olmuşsa o olmuş... Tabi bu arada bazı şirketlerin IT servislerinin de mailleriniz direk okuyup, kimi şirket yöneticilerine okutabildiğini belirtmeye gerek bile yok sanırım.... İsterseniz daha fazla teknik detaylara dalmadan istihbarat dünyasına geri dönelim. Bugün işkencenin azalmasında elbette teknolojinin büyük önemi var. Neden işkence yaparsınız? Bilgi almak için. Ama ben zaten bilgiyi başka yöntemlerle toplamışsam, neden işkence yapayım...? Modern teknoloji gördüğünüz gibi kimi durumlarda bir insanlık suçunun da önüne geçiyor. Yukarıdaki sözler de bir başka istihbaratçının ağzından çıktı. İstihbarat dünyasında önemli bir söz vardır. Bir terör örgütünde militanı yakalarsan, bir militan yakalamış olursun. "Kurye"yi yakalarsan örgütü yakalarsın. Çünkü militan yalnızca kendisi ile ilişki kurulacağı zaman kurulan kişidir. Oysa kurye tüm militanları bilir...? Yani siz bir kurye'yi aldığı uçak biletini takip ederek, kredi kartı kullanıyorsa kullanımını, cep telefon kayıtlarını takip ederek ve elbette gizli teknolojik cihazlarla izleyerek işkenceye tabi tutmadan da deşifre edebilirsiniz. Hatta bırakın Kuryeyi bir cinayeti bile... Topal cinayetini hatırlayalım isterseniz bu vesile ile. Belki unutmuşsunuzdur. Topal cinayetini ve Susurluk skandalını da ortaya çıkartan perdenin arkasında görülmeyen kahramanlar istihbaratçılar olmuştu. Onlar telefon kayıtlarını takip ettiler ve kimin kiminle ne zaman konuştuğunu tespit ettiler. İş daha sonra diğer polislere düştü. Bırakın böylesine büyük olayları basit kimi cinayetlerde bile istihbaratçılara önemli işler düşebiliyor. Belki siz farkında değilsiniz ama her yıl BİLİŞİM fuarını gezenler arasında Ankara'dan gelen istihbaratçılarda bulunuyor. Yazılım dünyasındaki gelişmeleri yakından takip ediyorlar. Sizin güncel hayatınızı kolaylaştıracak herhangi bir gelişmeye ya da yazılıma onlar bambaşka bir gözle bakıyorlar. Yukarıda anlattığım örneklerde olduğu gibi, sizin için pratik hayatınızı kolaylaştıracak herhangi bir gelişmeyi onlar bambaşka bir açıdan bakıp değerlendiriyorlar. Ve bana güvenebilirsiniz. Tekolojinin nimetlerini bir adım önünüzden takip ediyorlar. http://www.dipnot.tv/Detay.aspx?ID=92
"Yapay Zeka"

PROMIS'İ MERAK ETTİLER, ÖLDÜLER? 

Yarbay Oliver North ve ekibinin pek çok ülkeye sattığı casus bilgisayar programını araştırmanın bedeli: DOKUZ ÖLÜM. Dünya Bankası, IMF ve MOSSAD ve ABD Adalet Bakanlığı'nın adının karıştığı 'tehlikeli' işler. 

Önce genel değerlendirme ve dosya sonunda link olarak verdiğimiz sitelerden satırbaşlarını bir araya getiren bir tercüme/yorum okuyacaksınız. Ardından da yine konuyla ilgili ilginç bir dosya. 

Olayın yankıları bugüne kadar devam ediyor ve özellikle Türkiye bunu sıcağı sıcağına yaşıyor! Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün istifa ettirilmesiyle ilgili olarak MHP lideri ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin sözleri sizce de adresi yeterince göstermiyor mu?: 

'Türkiye'deki kriz giderek derinleşiyor. Derinleşen bu kriz sürecinde siyasetçi, siyasi kurumlar ve Türkiye üzerine büyük oyunlar oynanıyor. Bunların kaynağını milletçe görebilmek için MHP böyle bir adım atmıştır.' (18.7.2001 tarihli basından) 
Zaten, Haberturk sitesi de Bahçeli'nin gösterdiği adresin Bakan Kemal Derviş, IMF ve Dünya Bankası olduğunu yazdı. 57. hükümetin MHP kanadı Derviş'in, muhaliflerini IMF'yi kullanarak 'tasfiye' ettiğine inanıyor. 

Satır başlarıyla PROMIS ve 'Arka Kapılar' 

Promis dosyasının içinde Dünya Bankası ve IMF, NSA ve İsrail hükümeti önemli 'etken' aktörler olarak yer almaktadır. 

Promis konusunu ele alan internet dosyalarının neredeyse tamamında Dünya Bankası ve IMF'nın, CIA ve MOSSAD hesabına bilgi sızdırdığı ileri sürülmektedir. Kabacası bu iki saygın kuruluş lanse edildiğinden başka maksatlara hizmet etmektedir. 

Promis, ABD'li mezkûr kuruluşlar tarafından İsrail'e de verilmiştir. İsrail, bu şekilde MOSSAD'ın ilgilendiği dünyadaki bütün bankaların borçlarını, görev zararlarını, açık pozisyonlarını ve likidite ihtiyaçları gibi bütün bilgileri elde edebilmektedir. 

Avrupa, ülkeleri Promis marifetiyle kendi mahremiyetine girmeye çalışan bu oluşuma tepki göstererek, Dünya Bankası'yla ilişkilerini en alt düzeyde tutmaktadır. 

Kemal Derviş, Dünya Bankası'nın 26 başkan yardımcısından biri idi. 

Dünya Bankası, ülkelerin ulusal bankalarına ait sırları 'elde ederek' batmalarına yol açan operasyonlara hizmet etmekle suçlanmaktadır. 

ABD'nin bu program sayesinde, hedef ülkelerin banka sistemini istediği an kilitleyebildiği ve kontrollü mali krizlere yol açabildiği ileri sürülmektedir. 

Aktüel'in aşağıdaki dosyasında detaylarını okuyacağınız programın asıl (masum) sahibi INSLAW şirketinin sahibi Bill Hamilton, 1985 yılında Dünya Bankası merkez binasında PROMIS yazılımının kullanıldığını ortaya çıkarmıştır. 

Bahse konu yazılımın, CIA’nın “Bank Operations Division” (Banka Operasyonları Bölümü) tarafından hazırlandığı iddia edilmektedir. 

Dünya Bankası'nın adının karıştığı bu skandalı araştıran iki gazeteci, Danny Casolaro ve Anson Ng Amerika'da öldürülmüştür. 

Dünya Bankası, 1980 yılından bu yana Japonya, İsviçre, Fransa ve Almanya’daki bankalarla koordinasyon sağlamak istemiş, ancak bu teklif şiddetle reddedilmiştir. Nedeni, NSA’nın adı geçen ülke bankalarının mahremiyetini deşifre etmek istemesidir. Türkiye de, sırf bu nedenle geçmişte IMF ile yaptığı stand-by anlaşmalarında, bankalar konusunu anlaşmalardan muaf tutmuştur. Hatta IMF, Türkiye'deki kamu bankalarının bugün 20 milyar doları bulduğu söylenen 'görev zararları'ndan haberdar edilmediğini tepkiyle açıklamıştır. Ancak; şimdi, IMF ve Dünya Bankası'nın 'normal memurlarının' bile Türk banka sisteminin bütün detaylarını bildiğini artık Türk basını da yazmaktadır! 

ABD, CIA ya da NSA'nın, azgelişmiş ülkelerde “Muhabir Banka” adı altında küçük bankalar kurdurduğu ileri sürülmektedir. Bu bankalar, çeşitli uluslararası bankalarla kredi ilişkisine girdiklerinde, söz konusu 'arka kapılı' yazılım sayesinde sözkonusu bankalar hakkında çok rahat bilgi alabilmektedir. 

Türkiye’de çiftçilere kredi vermekten başka bir hizmeti olmayan Ziraat Bankası’nın yabancı ülkelerde niçin şube açtığı da bu konuda düşünülmesi gereken ayrı bir konudur? 

Son ve en acıklı madde olarak, PROMİS programı Türkiye'ye de satılmıştır! Türkiye, tarihinde görmediği krizleri yaşamıştır ve yine tarihinde göremeyeceği krizlere doğru gittiği dedikoduları tüm kulislerde geçerliliğini korumaktadır. Yaşanan krizlerin 'sun'i' olduğunda ise, hükümet dahil fikir birliği bulunmaktadır. 

Şimdi Aktüel dergisinde yayınlanan haberi birlikte okuyabiliriz: 

Aktüel dergisinde 20.2.1997 tarihinde yayınlanan ilginç dosya: 

Gladio'nun katil programı: PROMİS 

Önümüzdeki ay Washington'da, "ABD'nin Susurluk Çetesi" sayılan ve Türk Gladiosu ile ilişkisi saptanan "Kaliforniya Grubu"nun önemli bir davası başlıyor. Görünüşte basit bir bilgisayar programı hırsızlığı: Adını İrangate Skandalı'yla duyuran CIA - hükümet bağlantılı çete 1980'lerin başında, elektronik ortamdaki her işlemi bilgi olarak derleyip merkezileştirmeyi amaçlayan Promis adlı programı, sahibinden izinsiz çeşitli ülkelere sattı. Ama, programa bir de virüs yerleştirdi. Böylece programı kullanan her ülkedeki gizli bilgiler ABD istihbaratına da açılmış olacaktı. Ve davaya temel teşkil eden Senato Araştırma Komisyonu raporuna göre, bu program Türkiye'ye de satıldı... 

10 Mart 1997 günü ABD'deki en yüksek yargı makamı olan US Court of Federal Claims'te önemli bir davaya başlanacak. Devlet aleyhine açılan bir tazminat davası bu. Davacı, küçük bir bilgisayar yazılım şirketi olan Inslaw. Tazminat istenen devlet kurumu ise ABD Adalet Bakanlığı. Inslaw bakanlığı bilgisayar yazılımı korsanlığı yapmakla suçluyor. 

Davayı fazlasıyla önemli kılan, "Promis" adlı bu yazılımın özelliği. 80'lerin ortalarından itibaren çeşitli ülkelerin gizli servisleri tarafından suçluların, şüphelilerin, giderek de politik muhaliflerin fişlenmesi, takibi ve hatta "infaz"ı için kullanılan Promis, Orwell'in "1984"ündeki "Büyük Birader"e benziyor. Elektronik ortamlarda bırakılan her izi bir avcı gibi adım adım sürüp hafızasında saklıyor. Nüfus müdürlükleri, askerlik şubeleri, vergi daireleri, kredi kartı merkezleri, su, elektrik, telefon idareleri bu yazılımın kişilerle ilgili bilgi derlediği yerler... 

80'lerin sonlarında patlayan İran - Contra Skandalı'nın (ABD'den İran'a gizli silah sevkiyatı; buradan sağlanan paralarla Nikaragua'daki muhalif gerilla gruplarının finansmanı) baş kahramanları bu korsanlık olayında da ön planda. Türk kamuoyu tarafından da yakından tanınıyorlar; Türk Gladiosu ile yakın ilişkileri var ve Iran - Contra skandalında öne çıkan Oliver North'un en yakın adamlarından Michael Ledeen ve Frank Terpil'in, başta Abdullah Çatlı ve Mehmet Ali Ağca olmak üzere gladiocu ülkücüleri yönlendirdikleri saptandı. 

Merhaba Promis! 

10 Mart'ta başlayacak davada ele alınacak olay, Türkiye'yi başka bir açıdan da yakından ilgilendiriyor. Çünkü bir ABD devlet görevlisi, 1991'de ilgili komisyona verdiği ifadede, Promis'in Türkiye'ye de satıldığını açıkladı. 

90'ların başlarında, yazılım korsanlığı da dahil bu ekibin marifetleri üstüne araştırmalar yapan veya yargıya bilgi sağlayan dokuz ABD vatandaşı ise şimdi toprağın altında yatıyorlar! 

Promis'in dokuz cana malolan önemini anlamak için, kronolojik olarak en baştan başlayalım... 

Yıl 1982: Inslaw'la ABD Adalet Bakanlığı arasında, firmanın hazırladığı bir yazılım programının ülkedeki savcılık bilgisayarlarına yerleştirilmesine yönelik milyonlarca dolarlık bir anlaşma imzalanıyor. Açılımı "Prosecutor's Management Information System" (Savcılık Yönetim Bilgi Sistemi) olan Promis adlı yazılımın temel özelliği, farklı veri tabanlarından bilgiler toplayıp bunları birbirleriyle bağlantılı hale getirebilmesi. Yani suçlular hakkında çeşitli bilgisayarlara dağılmış bölük pörçük bilgileri tek bir dosyada birleştirebilmesi. Anlaşmanın imzalanmasını izleyen üç yıl içinde yazılım, ülkedeki en büyük 20 savcılığın sistemlerine yerleştiriliyor. 

Yıl 1985: Inslaw'la Adalet Bakanlığı arasındaki pürüzsüz ilişki garip bir biçimde bozulmaya başlıyor. Bakanlık yetkililerinin adeta düşmanca tavırları, Inslaw'un önüne olmadık bürokratik engeller çıkarmaları, işleri durmadan yokuşa sürmeleri zamanla taraflar arasında ipleri kopma noktasına getiriyor. Sonunda Promis'in geri kalan savcılıklara yerleştirilmesi işi iptal ediliyor ve anlaşma bozuluyor. 

Yıl 1990: 80'lerin ortalarından itibaren Inslaw'un bakanlık aleyhine açtığı davalar sürerken, Promis'i geliştiren kişi olan firma sahibi William Hamilton Kanada'dan gelen bir mektupla sarsılıyor: Kanada Hükümeti, birçok bakanlıkta ve Dağ Polisi de dahil pekçok devlet dairesinde zorunlu olarak İngilizce sürümün kullanıldığını belirtip Promis'in Fransızca versiyonunun olup olmadığını soruyor. Hamilton şaşırıyor, çünkü o güne kadar Inslaw Kanada'ya tek bir kopya bile Promis satmamıştır! 

Sonra haberler birbirini izliyor: Promis'in birçok ülkede pekçok kuruluş tarafından kullanıldığı, yazılımın el altından dünyanın dört bir yanına pazarlandığı ve birilerinin bu işten milyonlarca dolar kazandığı ortaya çıkıyor. Sonunda CIA de bu isimde bir yazılım kullandığını kabul ediyor. Bu arada, yazılımın bazı versiyonlarında gizli servis raporlarının işlenmesi ve hafızaya alınmasında yararlanılan özel bir bölümün bulunduğu da anlaşılıyor. 

Derken, ABD'nin teknoloji istihbarat servisi olan ve bir zamanlar Hamilton'ın da programcı olarak çalıştığı National Security Agency (NSA), Promis ve yeni bir yazılımdan yararlanılmış "melez" bir yazılım üretildiğini açıklıyor. ABD'nin Narkotik Dairesi DEA de (Drug Enforcement Administration) benzer bir açıklama yapıyor. 

Bilgisayarlı insan avı 

Promis'in 1982'den itibaren çeşitli gizli servislere, devlet dairelerine ve şirketlere pazarlanmasında Earl Brian adlı kişinin kilit rol oynadığı artık biliniyor. O zamanlar ABD Başkanı Ronald Reagan'ın ekibinde milli sağlık politikasıyla ilgili bir görev üstlenen Brian, sahtekârlık suçundan 90 yıl hapis cezasıyla halen cezaevinde. 

Gizli servislerin Promis'i çok tutmasının nedeni ise, bu program aracılığıyla milyonlarca kişi hakkında hem ulusal hem de uluslararası düzeyde araştırma yürütülebilmesi, çeşitli kaynaklardaki kayıtların birleştirilebilmesi. Programın "örnekleme" taraması denen işlemi yapabilmesi cazibesini daha da arttırıyor: Gizli servisler çeşitli nitelikleri göz önünde bulundurarak bir "sakıncalı" örneklemi oluşturuyor: Protesto eylemlerine katılanlar, bir ortak bildiriyi imzalayanlar ya da yalnızca bu tür eylemlere katılanlarla ilişki içinde olanlar... 

Tam bir muhalif avlama programı olarak kullanılabilen Promis'in bir ülkede nasıl sonuçlara yol açabildiğinin en çarpıcı örneği Guatemala. "Bilgisayar"ın "b"sinden bile habersiz, okur - yazar oranının son derece düşük olduğu bu ülkede 80'lerin ortalarına doğru birden "bilgisayarlaşma" kampanyası başlatıldı. Başkan General Oscar Mejia Victores basına verdiği demeçlerde bilgisayar sayesinde yoksulluğun üstesinden gelineceğini vaadetti. Askerlere de bilgisayar eğitimi verilmeye başlandı. Kısa sürede sokaklarda, tren istasyonlarında görev yapan devriye birimleri bile bilgisayarla donatıldı. Muhalif olduğundan şüphelenilen herkes elektronik olarak fişlendi. Kampanyanın başlamasını izleyen bir yıl içinde ünlü ölüm mangalarının infazlarında patlama yaşandı: 20 bin muhalif ya öldürüldü ya da ortadan kayboldu! 

"Truva atı"yla dünyaya sızdılar 

Earl Brian, Promis'in dünyaya pazarlanması işini tek başına organize etmemişti. Bunu, Reagan'ın başkan seçilmesiyle birlikte devlet içinde yuvalanan ve "Kaliforniya ekibi" olarak da bilinen bir grup hükümet ve devlet görevlisinin desteğiyle yaptığı ortaya çıktı. Ama Yarbay Oliver North ve CIA Başkanı William Casey gibi kişilerin başını çektiği bu ekip asıl ününü İran'a gizlice silah satılması ve bu satıştan elde edilen paralarla Nikaragua'daki muhalif Contra gerillalarının finanse edilmesi operasyonuyla kazandığı için Promis Skandalı o dönemde gölgede kaldı. Oysa şimdi anlaşılıyor ki, bu skandalın İran - Contra skandalından geri kalır yanı yok. Çünkü yazılım korsanlığında da, para kazanmanın çok ötesinde, "devletin yüce çıkarlarına yönelik" bir hedefi vardı ekibin. 

Inslaw'dan habersiz, kaçak olarak satılan kopyaların çok özel bir marifeti vardı. Pazarlayanlar, bunlara bilgisayar dilinde "arka kapı" ya da "Truva Atı" olarak bilinen bir virüs yerleştirmişti. "Ön kapı" giriş kodları şifrelerle ne kadar sağlamlaştırılırsa sağlamlaştırılsın, arka kapının anahtarını elinde bulunduran Amerikalı operatörler Kıbrıs, Mısır, Suriye, Pakistan, Kuveyt, İsrail, Ürdün, İran ve Irak'taki sistemlere istedikleri zaman sızabiliyor, bu sistemlerdeki yerel bilgilere rahatça erişebiliyordu. Sovyetler Birliği'ne bile pazarlanmıştı Promis. Ari Ben Menaşe adlı bir MOSSAD ajanının ifadesine göre, buna ünlü basın imparatoru Robert Maxwell aracılık etmişti. 

Arka kapı ilavesi 

Promis'in yeni versiyonuna "arka kapı" ilavesi Michael Riconoscuito adlı bir bilgisayar dahisinin eseriydi. Riconoscuito bunu 20 Mart 1991'de, Inslaw'la Amerikan Adalet Bakanlığı arasındaki hukuk savaşının yeni bir aşamasında kurulan Brooks Senato Araştırma Komisyonu'na itiraf ediverdi. Bu arada bir Truva Atı'nın da MOSSAD tarafından pazarlanan kopyalara yerleştirildiği ortaya çıktı. 

Kısacası yeni Promis çift taraflı çalışıyordu artık. Bu yazılımı alıp kullanan ülkeler bilgisayar sistemlerindeki gizli bilgileri otomatik olarak ABD ve İsrail istihbaratına açmış oluyordu. 

Kan durmak bilmiyor 

İşin karanlık yönü, kan dökülünce iyice ortaya çıktı... Daniel Casolaro adlı Amerikalı bir gazeteci, 1991'de bu Promis olayını araştırmaya başladı. Ama olayı yalnızca bir yazılım korsanlığıyla sınırlamadı. "Ahtapot" diye adlandırdığı devlet çetesinin diğer kirli işlerini de ortaya çıkarmaya çalışıyordu... 

Daniel Casolaro, 10 Ağustos 1991'de Batı Virginia'da kaldığı otel odasında ölü bulundu. Her iki bileğinde de derin kesikler vardı. 

Başlangıçta eyalet polisi olaya "intihar" dedi.Ama mesleğine tutkuyla bağlı Casolaro'nun intihar etmek için hiçbir nedeni yoktu. Sürdürdüğü araştırmada düğümü çözme noktasına gelmiş olduğu pekçok yakını tarafından açıklanınca, cesedi otopsiye alındı. Ama ceset çoktan ilaçlanmış, sağlıklı bir otopsi yapma imkânı ortadan kalkmıştı. Kaldığı oda da bir güzel temizlenmiş, cinayete işaret edecek deliller bilinçli ya da bilinçsiz, ortadan kaldırılmıştı. 

Tehdit telefonları 

Casolaro "işi bitirmek üzere olduğu"nu, ölümünden kısa süre önce en az üç yakın dostuna söylemişti. Tehdit telefonları aldığı da biliniyordu. Öte yandan insanın kendi kollarında, bazıları kemiğe kadar dayanan böyle derin yaralar açamayacağını söyleyen bilirkişiler de vardı. Kısacası Casolaro'nun "normal bir intihar"a kurban gitmemiş olması ihtimali çok yüksekti... 

Skandalın başka kurbanları da vardı. Casolaro'nun ölümünden birkaç ay önce, 31 Ocak 1991'de, Casolaro'ya araştırmalarında bilgi temin eden NSA görevlisi Alan Standorf, Washington'da kafasına sopayla vurularak öldürüldü. 

5 Nisan 1991'de Inslaw davasıyla ilgili avukat Dennis Eisman ölü bulundu. Vurulmuştu. 

Casolaro'nun ölümünden yaklaşık 15 ay sonra, 1 Kasım 1992'de ise, Büyük Jüri'ye Inslaw davasıyla ilgili belge temin eden Ian Spiro'nun evinde, karısı ve üç çocuğunun cesetleri bulundu. Başlarına pompalı tüfekle ateş edilmişti. Spiro'nun cesedi ise birkaç gün sonra Borego Çölü'nde bir arabanın içindeydi. FBI raporunda Spiro'nun ailesini katlettikten sonra intihar ettiği belirtiliyordu. 

Son kurban Paul Wilcher adlı bir avukattı. 23 Temmuz 1993'te Washington'daki evinde ölü bulundu. Wilcher, çetenin, Promis korsanlığı yanında silah ve uyuşturucu kaçakçılığını içeren başka işlerini de araştırıyordu. Üstelik bu konuda Casolaro'dan bile ileri bir noktaya geldiği iddia ediliyordu. Ve o da "intihar etmişti." 

Ve Promis Türkiye'de 

Peki, pekçok ülkeye satılan bu program Türkiye'de geldi mi?
"Brooks Senato Araştırma Komisyonu"nun davaya temel teşkil eden raporunda, eski Amerikan gizli servis ajanı, DIA (Defense Intelligence Agency) ve DEA Kıbrıs Rum Kesimi görevlisi Lester Coleman'ın 1991'de verdiği bir ifade var. Donald Goddard adlı Amerikalı yazarın 1993'te yayımladığı "Trail of the Octopus - Ahtapotun İzi" adlı kitapta bu ifadenin hangi nedenle verildiği şöyle anlatılıyor: 

"Yaz ayları boyunca (1986) Coleman Kıbrıs'taki (Rum Kesimi) Narkotik Masası'nın danışmanı olarak çalışmıştı. Bu masaya bağlı memurları iletişim ve izleme konularında eğitmişti. Onlara Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Fonu (UNFDAC) tarafından finanse edilen çeşitli elektronik cihazları kullanmayı öğretmişti. İlkbaharda Kıbrıs'a döndüğünde, teknolojinin o yokken ne kadar ilerlediğini farketti. Tüm narkotik bilgisayarlarının, ABD hükümeti bağlantılı Link System Ltd. adlı bir şirket tarafından kurulan merkezi veritabanına bağlandığını gördü. Narkotik merkezinde ise, birlikte çalıştığı birçok memurun, üzerinde 'Promis Ltd. Toronto, Canada' ibaresi bulunan kutular açmakta olduğuna tanık oldu... Coleman biraz araştırma yaptı ve sözkonusu yazılımın, içlerinde Mısır, Suriye, Pakistan, Türkiye, Kuveyt, İsrail, Ürdün, İran ve Irak'ın da bulunduğu bir dizi ülkenin emniyet ve askeri kurumlarına da temin edildiğini saptadı...

Promis'le ilgili linkler için tıklayınız: 

http://www.rumormillnews.net/cgi-bin/config.pl?read=4272 

http://www.eff.org/Legal/Cases/INSLAW/inslaw_hr.summary 

Bu sitede yer alan raporun İsrail, Dünya Bankası ve IMF ile ilgili en can alıcı bölümü: 

'Not all of the secret Justice Department dissemination of PROMIS has gone through Rafi Eitan and Israeli intelligence. For example, in June 1983, the month after the Justice Department secretly conveyed a copy of PROMIS to a representative of the Government of Israel, it also, in partnership with the National Security Agency (NSA), secretly delivered a copy of PROMIS to the World Bank and the International Monetary Fund, according to a recent series of articles in the American Banker's International Banking Regulator. The Justice Department and its NSA partner conveyed a copy of the proprietary VAX version of PROMIS to the two international financial institutions so that the NSA could electronically monitor their operations. This is the same version of PROMIS that the Justice Department had asked INSLAW to demonstrate to Rafi Eitan in February 1983. As noted earlier, the Justice Department had committed itself not to disseminate the proprietary version of PROMIS outside the U.S. Attorneys' Offices. 


http://www.komplo.org/Content/Content.aspx?ID=131&GroupID=4
M