.
TMSF eski Başkanı Ahmet Ertürk, takibini yaptığı hortumlanan bankalarda açıklanamayan zararlar olduğunu söylüyor. Onun tespitlerine göre bu paralarla toplum mühendisliği faaliyetleri finanse edildi.
28 Şubat postmodern darbe sürecinde toz duman dağıldığında, onlarca bankanın içinin boşaltıldığını gördük. 28 Şubat darbesi ile bu sürecin finansal boyutu hakkında ne gibi tespitleriniz var? 28 Şubat öncesinde Türkiye'yi o noktaya götüren bir süreç yaşandı. 28 Şubat'ın altyapısı kuruldu. Siyasi dengesizlikler ile ekonomik dengesizlikler birbirini destekledi ve rant kapma sürecine dönüştü. Siyaset ekonomideki dengesizlikleri, ekonomi çevreleri de siyaseti kendi lehine kullanarak hak etmedikleri kazançlara ulaştılar. Sonuca ulaşmanın önemli bir aşaması demokratik sisteme yapılan olağan dışı müdahaleler oldu. Demokratik sistemin en önemli özelliği şeffaflık ve hesap verilebilirliği öngörmesidir. Kapalı bir yapıda her türlü senaryoyu uygulayabilirsiniz. Antidemokratik yapıda toplum mühendisliği kadar finansal mühendislik de yapabilirsiniz.28 Şubat sürecinde ikisi bir arada ve eş zamanlı yürüdü. Biri toplumu, diğeriyse ekonomiyi kendi kirli amaçları için yeniden düzenlemeyi amaçlıyordu. Bunlar birbirini destekledi ve 28 Şubat'tan netice alındı. Süreç Türkiye'nin ciddi servet kaybıyla sonuçlandı ve sadece sisteme-siyasete değil ekonomiye de darbe yapıldı. 28 Şubat aynı zamanda finansal darbedir. O yıllarda yaşanan krizler de sözkonusu dengesizliklerin eseriydi. Yine bu çarpık sistemin eseri olarak ortaya çıkan 2001 krizi Türkiye'yi 20 sene geriye götürdü.Kapalı ekonomik yapıdan ciddi rantlar da devşirilebiliyor... Batık bankalar meselesine bakıldığında, bazı iş adamlarına bankacılık lisansı verilmesi, bazılarına banka teslim edilmesi veya yaptıklarına göz yumulması sürecinin yaşandığını görüyoruz. Buradaki uygulamalar masum bir uygulamanın değil, planlı bir senaryonun varlığına işaret ediyor. Bazen hissediyoruz, bazen de görebiliyoruz. Batık bankaları incelerken, bazen açıklanamayan bir kayıpla karşılaşıyoruz. Gizli, göremediğiniz kaçaklar var. Bu kaçakların bir kısmının, diğer amaçlara yani siyaseti ve toplumu yeniden dizayn etme amaçlarına hizmet ettiğini tahmin ediyorum. Normal şartlarda bankaların yaptıkları zararları açıklamak için bazı kalemlere bakarsınız. Mesela yüksek faiz ödemesi, verilen kredinin geri dönmemesi, işletme masrafları gibi kalemler vardır ve bunlardan oluşanlar, açıklanabilir zararlardır. Biz adı geçen bankaları incelerken, bütün kalemleri üst üste koyduğumuz hâlde, zararın toplamından daha yüksek çıktığını gördük. Demek ki paraların gittiği yerlerin gizlendiği, harcamanın nereye yapıldığının belli olmadığı noktalar var. Biz gizli harcamaları tespit ediyoruz ama paraların nerede kullanıldığını kayıtlardan bulmak mümkün olmuyor. Analiz ettiğimizde ise belli politik amaçları uygulamak, belli grupları finanse etmek, toplumu yeniden dizayn etme noktasında provokatif ve karanlık eylemleri finanse etmek için kullanıldığını düşünüyorum.Toplam kaç banka hortumlandı bu süreçte? 1994 - 2003 arası Türkiye'de 25 banka fona devredildi. Devlet açıklarını kapatmak için 30 milyar dolar ödedi. Hazine kaynağı içeriden yüksek faizle borçlanarak aldı. Faizleri hesapladığınızda rakam 60 milyar dolara çıkıyor. Kamu bankalarının zararları da dâhil değil. Görev zararı kılıfı altında, kötü yönetim ve kötü amaçlarla kamu bankalarını kullanmanın faturası ise 25 milyar dolar oldu memlekete. Biz 18,5 milyarını tahsil ettik. 3 milyar daha tahsilat bekliyoruz. Toplamda 21,5 milyarlık bir tahsilat olacak. Bu tahsilat, TMSF'nin özerk yapısı ve özverili çalışması ile oldu ama kolay olmadı. Bir savaş vererek geri aldık. Burada önemli olan bir husus da, memleketin parasının kurtarılması kadar, TMSF'nin başarısı ile toplumdaki, 'yolsuzluk yapanın yanına kâr kalıyor' anlayışını yıkmasıdır. Bunu da bir artı olarak memleketin hanesine yazmak lazım.Türkiye'deki darbelerin ekonomik faturası hakkında neler söylenebilir? Her darbe ülkeyi ekonomik olarak yıllarca geriye götürüyor. Ekonomide önemli olan istikrar ve öngörülebilirliktir. Ekonomik büyüme dışarıdan kaynak teminine bağlı bir durum ve bunun içinde demokratik ve ilerisi görülebilen bir yapı oluşturmak gerekiyor. Türkiye yıllardır 3. dünya ülkeleri ile aynı kredi notunu alıyor; çünkü dışarıda darbeler ve istikrarsızlıklar ülkesi olarak biliniyoruz. Bu durum yabancıların Türkiye'ye bakışını bir kalıp hâline getirdi. Darbeler kendi hukukuyla geliyor. Darbe hukuku keyfilik, öngörülemezlik, kapalılık ve hesap verilemezlik demektir. Böyle bir ortamda ekonomi büyümez. Biz yıllarca bunlara mahkûm edildik ve faturayı bütün toplum ödedi.http://www.8sutun.com/28-Şubatın-hortumlanan-paraları-nerede-kullanıldı--_69641.html
28 Şubat postmodern darbe sürecinde toz duman dağıldığında, onlarca bankanın içinin boşaltıldığını gördük. 28 Şubat darbesi ile bu sürecin finansal boyutu hakkında ne gibi tespitleriniz var? 28 Şubat öncesinde Türkiye'yi o noktaya götüren bir süreç yaşandı. 28 Şubat'ın altyapısı kuruldu. Siyasi dengesizlikler ile ekonomik dengesizlikler birbirini destekledi ve rant kapma sürecine dönüştü. Siyaset ekonomideki dengesizlikleri, ekonomi çevreleri de siyaseti kendi lehine kullanarak hak etmedikleri kazançlara ulaştılar. Sonuca ulaşmanın önemli bir aşaması demokratik sisteme yapılan olağan dışı müdahaleler oldu. Demokratik sistemin en önemli özelliği şeffaflık ve hesap verilebilirliği öngörmesidir. Kapalı bir yapıda her türlü senaryoyu uygulayabilirsiniz. Antidemokratik yapıda toplum mühendisliği kadar finansal mühendislik de yapabilirsiniz.28 Şubat sürecinde ikisi bir arada ve eş zamanlı yürüdü. Biri toplumu, diğeriyse ekonomiyi kendi kirli amaçları için yeniden düzenlemeyi amaçlıyordu. Bunlar birbirini destekledi ve 28 Şubat'tan netice alındı. Süreç Türkiye'nin ciddi servet kaybıyla sonuçlandı ve sadece sisteme-siyasete değil ekonomiye de darbe yapıldı. 28 Şubat aynı zamanda finansal darbedir. O yıllarda yaşanan krizler de sözkonusu dengesizliklerin eseriydi. Yine bu çarpık sistemin eseri olarak ortaya çıkan 2001 krizi Türkiye'yi 20 sene geriye götürdü.Kapalı ekonomik yapıdan ciddi rantlar da devşirilebiliyor... Batık bankalar meselesine bakıldığında, bazı iş adamlarına bankacılık lisansı verilmesi, bazılarına banka teslim edilmesi veya yaptıklarına göz yumulması sürecinin yaşandığını görüyoruz. Buradaki uygulamalar masum bir uygulamanın değil, planlı bir senaryonun varlığına işaret ediyor. Bazen hissediyoruz, bazen de görebiliyoruz. Batık bankaları incelerken, bazen açıklanamayan bir kayıpla karşılaşıyoruz. Gizli, göremediğiniz kaçaklar var. Bu kaçakların bir kısmının, diğer amaçlara yani siyaseti ve toplumu yeniden dizayn etme amaçlarına hizmet ettiğini tahmin ediyorum. Normal şartlarda bankaların yaptıkları zararları açıklamak için bazı kalemlere bakarsınız. Mesela yüksek faiz ödemesi, verilen kredinin geri dönmemesi, işletme masrafları gibi kalemler vardır ve bunlardan oluşanlar, açıklanabilir zararlardır. Biz adı geçen bankaları incelerken, bütün kalemleri üst üste koyduğumuz hâlde, zararın toplamından daha yüksek çıktığını gördük. Demek ki paraların gittiği yerlerin gizlendiği, harcamanın nereye yapıldığının belli olmadığı noktalar var. Biz gizli harcamaları tespit ediyoruz ama paraların nerede kullanıldığını kayıtlardan bulmak mümkün olmuyor. Analiz ettiğimizde ise belli politik amaçları uygulamak, belli grupları finanse etmek, toplumu yeniden dizayn etme noktasında provokatif ve karanlık eylemleri finanse etmek için kullanıldığını düşünüyorum.Toplam kaç banka hortumlandı bu süreçte? 1994 - 2003 arası Türkiye'de 25 banka fona devredildi. Devlet açıklarını kapatmak için 30 milyar dolar ödedi. Hazine kaynağı içeriden yüksek faizle borçlanarak aldı. Faizleri hesapladığınızda rakam 60 milyar dolara çıkıyor. Kamu bankalarının zararları da dâhil değil. Görev zararı kılıfı altında, kötü yönetim ve kötü amaçlarla kamu bankalarını kullanmanın faturası ise 25 milyar dolar oldu memlekete. Biz 18,5 milyarını tahsil ettik. 3 milyar daha tahsilat bekliyoruz. Toplamda 21,5 milyarlık bir tahsilat olacak. Bu tahsilat, TMSF'nin özerk yapısı ve özverili çalışması ile oldu ama kolay olmadı. Bir savaş vererek geri aldık. Burada önemli olan bir husus da, memleketin parasının kurtarılması kadar, TMSF'nin başarısı ile toplumdaki, 'yolsuzluk yapanın yanına kâr kalıyor' anlayışını yıkmasıdır. Bunu da bir artı olarak memleketin hanesine yazmak lazım.Türkiye'deki darbelerin ekonomik faturası hakkında neler söylenebilir? Her darbe ülkeyi ekonomik olarak yıllarca geriye götürüyor. Ekonomide önemli olan istikrar ve öngörülebilirliktir. Ekonomik büyüme dışarıdan kaynak teminine bağlı bir durum ve bunun içinde demokratik ve ilerisi görülebilen bir yapı oluşturmak gerekiyor. Türkiye yıllardır 3. dünya ülkeleri ile aynı kredi notunu alıyor; çünkü dışarıda darbeler ve istikrarsızlıklar ülkesi olarak biliniyoruz. Bu durum yabancıların Türkiye'ye bakışını bir kalıp hâline getirdi. Darbeler kendi hukukuyla geliyor. Darbe hukuku keyfilik, öngörülemezlik, kapalılık ve hesap verilemezlik demektir. Böyle bir ortamda ekonomi büyümez. Biz yıllarca bunlara mahkûm edildik ve faturayı bütün toplum ödedi.http://www.8sutun.com/28-Şubatın-hortumlanan-paraları-nerede-kullanıldı--_69641.html
ANKARA - 28 Şubat 1997’deki ünlü MGK toplantısına katılıp ‘postmodern darbe’ kararlarını imzalayan eski Başbakan Necmettin Erbakan, imza attığı kararlarla başlayıp irticaya karşı olduğu ileri sürülen 28 Şubat sürecini ‘siyonizmin’ tuzağı olarak yorumladı. Erbakan, DYP-Refah Partisi koalisyon hükümetini deviren 28 Şubat sürecinin siyonizmin kurallarına aykırı bir yapılanma olması nedeniyle dönemin Amerika Savunma Bakanlığı aracılığıyla gönderilen mektubun Milli Güvenlik Kurulu aracılığıyla yürürlüğe sokulduğunu ileri sürdü. Esnaf ve Sanatkârlar Derneğince (ES-DER) düzenlenen ‘28 Şubat ve Ticari Hayata Etkileri’ konulu konferansta konuşan Erbakan, “28 Şubat dönemindeki Batı Çalışma Grubu’nun başında bulunan ve son döneme damgasını vuran Balyoz Planı kapsamında gözaltına alınan emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?’ sorusu üzerine “Kendilerine sorun, onlar benden daha iyi yorumlarlar” dedi.‘Çankaya’daki başörtüsü bizim sayemizde’ Erbakan, ‘Milli Görüş’ün sunmuş olduğu hizmetleri anlatırken, imam hatip liselerin açılması ve yaygınlaştırılması gibi adımları sıraladı. Erbakan, “Eğer bugün hanımının başı örtülü olan bir bey cumhurbaşkanı oluyorsa, o sizin çalışmalarınızın sonucudur, onların çalışmasının sonucu değil” dedi. Erbakan, hükümetleri döneminde her şey güzel giderken, ‘dış güçlerin planladığı’ 28 Şubat ile ekonominin altüst olduğunu, Türkiye’nin en büyük krizini yaşadığını öne sürdü. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=983021&Date=28.02.2010&CategoryID=97