19.07.2009

"Münevver Karabulut"


İğneli Fıçı'da kurban edilen Müslüman genç kız!
HER dinde kendine alan bulan sapkın tarikatlar vardır. Bunlar dini yozlaştırdıkları gibi insanlığa da zulmederler. İslam, Hıristiyanlık, Musevilik... Hemen her dinin sapkın tarikatları da mevcuttur. Münevver cinayeti tarihimizde anti-siyonist ve ırkçı Cevat Rıfat Atilhan'ın 'İğneli Fıçı' kitabını akıllara getirdi. 'İğneli Fıçı'da eski bir sapkın tarikat geleneğinden bahsediliyor ve Müslüman bir kız çocuğunun kaçırılıp işkence edilerek öldürülüşü anlatılıyor. Buna da 'iğneli fıçı' deniyor. Müslüman kız çocuğu işkenceden sonra canlı canlı çarmıha geriliyor ve kanı son damlasına kadar akıtılıyor. (Bu arada eklemek gerek, bu köşenin okurları hemen hatırlayacaklardır. Cevat Rıfat Atilhan tekerleklerinde Davut yıldızı gördüğü minibüse binmeyecek kadar Yahudi düşmanı bir yazardı. Hitler bıyığıyla ünlüydü.)Ama Atilhan kendine referans olarak dünyanın çok farklı ülkelerinden yazarları da almıştı. Bernard Lazare, 1934'te yayımlanan 'L'Antisemitisme' adlı kitabının ikinci kısmının 215. sahifesinde, bu kanlı ayinler, yani iğneli fıçı vak'aları hakkında şöyle yazıyor: 'İğneli fıçı vakaları halk arasında yerleşmiş bir fikirdir, bu ise, tamamiyle bir masal değildir. Bu gibi ayinlerde kan kullanmak Kaldea sihirbazlığında da mühim bir yer işgal etmekte idi. Muhtemeldir ki, bu iş için gayri Yahudi çocukları kurban edilerek kanlarından istifade etmiş olabilirler, işte bu efsane de bu esasa dayanmaktadır.'Ne kadar iğrenç ve tuhaf geldi değil mi? Ama Münevver Karabulut vahşetinin kendisi de iğrenç ve tuhaf değil mi zaten?..
Garipoğlu ailesinin sırrı ne?
MÜNEVVER Karabulut'un babası Süreyya Bey hep bir sırdan söz ediyor. 'Kızım Garipoğlu ailesinin bir sırrını öğrendi, bu yüzden öldürüldü' diyor. Ayrıca bir de ayinden söz ediyor. 'Kızım bir ayin sırasında kurban edildi' diyor.17 yaşında gencecik bir kız, büyük sanayici bir ailenin ne gibi bir sırrını öğrenmiş olabilir. Dahası öldürülmeyi gerektirecek nasıl bir sır olabilir? Sonu ölümle biten ayin olur mu?Hemen herkesin aklına satanist ayinler ve şeytana tapan sapkın tarikatlar geldi. Ama bu kanıyı güçlendirecek delil bulunamadı. Ailesi, katil zanlısının kaçışına ve saklanmasına yardım etmediğini söylese de Cem Garipoğlu'nun bu kadar zaman profesyonel bir suçlu gibi polisten, eğer yurtdışındaysa Interpol'den kaçması mümkün mü? Belli ki kudretli birileri Cem'e yardım ediyor. Ayrıca kriminal incelemede Münevver'in çamaşırında ikinci bir sperm izine rastlandı. Yani bahsedilen ayine katılan birkaç kişi daha olmalı.Yani bu vahşi cinayet şımarıkça büyütülmüş psikopat bir gencin canice işlediği bir cinayet olmayabilir. Belki iş bu kadar karışık haldeyken, biraz komplocu düşünebiliriz. Örneğin zavallı Münevver'in öğrendiği ailevi sır, Garipoğlu ailesinin kripto-yahudiliği olabilir mi? Yani Garipoğulları gerçek kimliklerini gizleyerek bulundukları ülkenin isimlerinden kendilerine isim alan gizli Yahudilerden olabilirler mi? Cem ismi kripto-yahudilerin en sık kullandığı isimlerden biridir.
http://www.aksam.com.tr/2009/06/15/yazar/13153/gurkan_hacir/illuminati_nin_dehlizlerinde.html
GARİPOĞLU AİLESİNİN GARİPLİKLERİ...
Efendim şimdi biraz eskiye gidelim, Sebiylürreşad ve Büyük Doğu Dergisinde de çok zaman yazıları yayınlanmış olan ve anti-sabatayist ve anti-siyonist bir yazar olan Cevat Rıfat Atilhan Bey in "İĞNELİ FIÇI" adlı kitabını hatırlayalım. Kitabın artık baskısı yok sanırım, biz çok eski baskısını okumuştuk, sahaflarda vs bulunabilir eğer şu anda yayınlanmıyorsa. Kısaca söylersek, Yahudiler tarafından senede bir defa "Müslüman asıllı bir Kız Çocuğunun" hayvani bir şekilde kurban edilmesi töreninden bahseder kitap. Genellikle ya yetim sahipsiz olan -ve umumiyetle de kız- bir çocuk seçilirmiş ya da kayıp veya faili meçhul cinayet veya başka bir imaj verilerek gerçekleştirilirmiş bu sapık sadist ayin.. "Mum Söndü"cü Sabatayistler ne ise "İğneli Fıçı" cı Museviler de odur. Bunlardan çıkmayan bir zulüm, menşei bunlar olmayan bir pislik var mıdır? Aşağıda alıntı yaptığımız yazıda daha ayrıntıyla bahsedilmektedir bu Yahudi sapkınlıklarından ve somut örneklerinden..Mutlaka okuyunuz. Kitap birden çok örnek verirken özellikle geçtiğimiz asrın başlarında Osmanlı idaresi altında olduğu son yıllarında Şamda cereyan eden bir "kayıp Müslüman kız çocuğu" davasını konu edinir uzun uzun. Bu malum dava sonucunda Yahudilerin İğneli Fıçı ayini ortaya çıkmıştır. Kitapta başka da yaşanmış olaylar yer ve isim verilerek anılır. Osmanlı Hilafetini çökertmek ve vaad edilen kutsal Filistin ve iki nehir arasını ele geçirmek için kurulmuş ve Halife-Sultan Abdulhamid hz nin en büyük düşmanı olan Yahudi İttihat Terakki çetesi ile de sıkı dost olan Nili örgütü de konu edilir. Zaten Alyans İsrailit idi, Nili idi, Sulubiler-Suudiler idi, Jön Türkler-İttihatçılar-Kuvvacılar ya Yahudi-Sabatay ya Mason olan bu oluşumlar, hepsi aynı derin Şeytanist örgütlenmenin değişik versiyonlarıdır.. Kısacası "Yahudi ve Tapınakçı" şer ittifakı..Günümüz El Kaide Mücahidleri genelde "Siyonistler ve Haçlılar" diye ifade ederler ya hani, hah işte o şer ikilisi.. Efendim Karın Deşen Jack cinayetinde bulunan maktül fahişe cesetlerinin birinde yanda duvarda "Kimse yahudilere hesap soramaz" gibi bir manası olan sözü ve cesetlerdeki anlamlı ve simetrik bazı işkence ve izleri hatırlayalım..Önce Yahudilere hesap sorma soramama meselesine girelim sonra seramonik-ayinsel işlemlere; Eğer bu kesik baş cinayetini bir sıradan vatandaş işlese idi o gün o gece yakalanırdı. El Kaide ci diye, Hizbüttahrirci diye Kaplancı diye vs evinde bir tek su tabancası bile olmayan bir kısım müslümanların evlerine ansızın ve zorbalıkla girerek haneye tecavüz yapan işgüzar emir kulu kafir köpekler, evet bu istihbaratçı, asker ve polisler, iş çanağını yaladıkları ve tasmalı iti oldukları, efendileri olan Yahudilere gelince hemen bütün kurumları birden hantallaşıyor aptallaşıyor ve ört bas içine giriyor.. Evet, İstanbul-Kesikbaş cinayetini sıradan bir vatandaş yapsa idi o ilk saatlerde yakalanırdı..Fakat yakalanacak olan kişi Türkiyeyi bir asırdır yöneten "nüfusu az ama nüfuzu fazla" bir takım ailelerden gelince iş değişiyor. Tıpkı Bursa da küçük kız çocuklarını kaçırıp ırzına geçen Baletin daha önce ikibinli yıllarda ilk defa yakalanıp karakola götürüldüğünde "Benimle uğraşmayın ben Masonum, hepinizin ...." demesinde görüldüğü gibi.. O sapık Yahudi Balet de anında salıverilmiştir. Ta ki yıllar içinde bu şımarıklıkla ve rahatlıkla biraz fazla serbest davranıp bir çok kız çocuğun daha ırzına geçince Laik TC tutuklamak zorunda kalmıştır(?). Garipoğlu nun ilk başlarda ört bas edilmek istenmesi ve devlet kuvvetlerinin onu yakalamada isteksiz davranması (?) ve derken de yurt dışına veya başka bir deliğe saklanması için zaman tanınması ve maktülün ailesi ve bazı medya eğer sıkıştıracak olmasaydı olay faili mechul olarak kapatılacak olduğu gibi, aynı Yahudi gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor biz hafızası dumura uğramamış ve kalbinde iman olan ve tarihle meşgul müslümanlara! Efendim, Garipoğlu ailesi sayılı Yahudi ailelerdendir, Sabatay dahi değildir, Yani Yalmanlardan Erkmenlerden Dilberlerden Dikmenlerden İşmanlardan değildir. direk Musevi Yahudilerdendir. Acımanlar Beharlar Alatonlar Arkaslar Kohenler gibi.. Pek ala Mum Söndü idi İğneli Fıçı idi ve benzer sadist ve sapkın şeyler var olabilir.. Karın Deşen Jack ın öldürdüğü fahişelerin veya Üzeyir Garih in cesedindeki işkence ve işlem türlerini hatırlayınız, bu işkence ve kesme çizme vs işlemlerde anlamlı bazı mesajlar ve ezoterik bir ayini anımsatan simgesel bir anlatım görülmüştü...Eklemek isterim, Münevver veya babası ailesi müslümandır demiyorum, elbette bu vakıada ölende öldüren de kafirdir. Ayrıca Münevver in yaptığı işe yani Flörte halk arasında biz başka bir şey deriz, doğrudur da.. Amma burada konu edinmek istediğimiz şey "Yahudi Dokunulmazlığı" dır. Zira yahudilere hesap sorulamayan bir ülkedeyiz. Karabulut ailesinin bütün belirtileri Sabatayist olma ihtimalini güçlendiriyor. Zaten Karabulut ailesi de elit az biraz. Eğer bu doğru ise, ağır toplar yani "Musevi" yahudiler, "Sabatay" yahudileri kesiyor olacaktır bir sonraki başlığımız...Baba Süreyya Karabulut un dediğine göre resmen bir ayine kurban edilmiş Münevver. Ve bunu Adli Tıp da doğruladı. Ve bir şeyleri az çok biliyor da henüz açıklamıyor gibi davranan Baba, ya bazı aile sırlarını öğrendiği için öldürüldü kızım diyor ya da bir satanist türden ayine kurban edildi.. Ben de derim ki, her ikisi birden olması daha muhtemel.. Çünkü aile sırrı derken mesela ne öğrenmiş olabilir, Karındeşen Jack ın öldürdüğü fahişelerdeki gibi düşünün biraz.. Mesela ailenin kirli para işlerini öğrenmiş olabilir, mesela ailede mum söndü ensest vs "klasik yahudi sapıklıkları"nı gözlemledi, ve bu sebeblerden dolayı da yine bir başka sapık ayinle katledildi Münevver.. Neden olmasın. Madem ki bahsettiğimiz aile Yahudi bir aile.. Ben şahsen böyle olduğuna inanıyorum.. Şunu da ekleyelim ki, eğer yurt içinde ise Cem Garipoğlu, muhtemelen Ege de sahil tarafında bir yazlıkta, veya bir çiftlik evinde, yok yurt dışında ise mesela dedikleri gibi Rusya da ise muhtemelen Moskova da veya Sen Petersburg da musevi bir ailenin misafiri olarak saklanmaktadır... Buradan da kaçarsa Boines Aires gibi uzak Amerika da bir yerlere gider hatta belki yüz ameliyatı yaptırır diye düşünüyorum. Ya da davada bazı değişiklikler yapılacak ve ceza almaması sağlanacak veya bir başka garibana yıkılacak suç, tıpkı Garih cinayetindekigibi.. Akıncı Zülfikar Alıntıdır: …Drakula bir gece baskınıyla Fatih’i öldürmek teşebbüsünde bulunduysa da başarılı olamadı. Perişan bir vaziyette kaçan Drakul’u bulmak için Osmanlı Akıncıları Eflak’ı baştan baş taradıysalar da bulamadılar. Drakul Macaristan’a sığınmıştı. Fatih ordusuyla Eflak’ın başşehrine yürüdü. Şehrin yakınında 15.000 kazıklanmış adamdan kurulu korkunç bir orman görünce, nefretle Devlet kuvvetini böyle kullanmış, tebeasına ve Allah’a karşı bu denlü cinayetler işlemiş bir adam asla itibara layık değildir. demiştir. Bu seferle Drakul’un memleketi Eflak Osmanlıya bağlandı. Draakul’a gelince, Macaristan’dan firar etmesine rağmen yakalanılarak öldürüldü. Kesik başı memleket memleket dolaştırıldı. Gerçek Drakula bu idi. Peki, kan emen Drakula ve vampir hikayeleri nereden çıkmıştı? Dünyada vampir denilen bir insan türü tabii ki yoktur. Vampirler yoktur ama kan emen insanlar vardır. Bir kısım fanatik Yahudiler, yani bazı bağnaz Yahudi kolları, Tevrat’ın talimatları doğrultusunda tarih boyunca bir çok insanı kanları için öldürmüştür. Tevrat’taki talimat şöyledir: Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanlarını, kuzuların ve ergeçlerin, kanını içeceksiniz… Ve sizin için kestiğim kurbandan, doyuncaya kadar yağ yiyeceksiniz ve sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.(Tevrat, Hezekiel bölümü, 39. bap, 18 ve 19. cümleler.) Bunun içindir ki, “Yahudilerin yılda en az bir kere Yahudi olmayan insanların kanından bir damla içmesi vaciptir” Tarihi süreç içerisinde bazı Yahudi kollarının insan kanı içmeleriyle ilgili ilginç örneklerden bazıları şöyledir: Yahudilerin, kanını almak için kaçırdıkları kurbanların çoğu çocuklardır. Bu, çocuk kanının, Hahamlarca dah makbul sayılmasından kaynaklanmaktadır. Yahudilerin, kanlarını almak için Yahudi olamayan pek çok insanı, özellikle çocukları, öldürüp kanlarını çektiklerine dair tarihte, özellikle Avrupa da, sayısız soruşturmalar, mahkemeler yapılmıştır. Yahudi Ansiklopedisi “The Universal Jewish Encyclopedia” bu konuda tarihte olmuş 150 kadar mahkeme anlatmaktadır. Bu mahkemelerde Yahudiler bu korkunç gerçeği itiraf etmişler, çocukları nasıl kaçırdıklarını, kanlarını nasıl aldıklarını detaylarıyla anlatmışlardır. Yahudi ritüellerinde, insan kanının kullanımı birkaç değişik şekildedir. Birincisi, Hahamların büyü ayinleri için insan kanı kullanmalarıdır. Yahudilerin, Tevrat’tan önce de var olan kitapları KABBALA büyünün ve şeytani güçlerle ilişkinin yöntemlerini anlatır. Bu tür Kabala ayinlerinde insan kanının kullanımını, Yahudi yazar Bernard Lazare “L’Antisemitisme” adlı kitabının 2. cildinin 215. sayfasında şöyle anlatıyor: İğneli fıçı olayları halk arasına yerleşmiş bir düşüncedir. Bu ise, tamamen bir masal değildir. Gerçekten Ortaçağ’larda Yahudiler sihirbazlık ve okültizm(büyücülük) ilimlerinde çok ileri gitmişlerdi. Bundan dolayı, tabii ki Yahudi sihirbazlar, Kabbalistik ve Talmutik ayinlerde kan kullanmışlardır. Yahudi sihirbazlar bu iş için Yahudi olmayan çocukları kurban ederek kanlarından istifade etmiş olabilirler. Yahudilerin, kaçırdıkları Yahudi olmayan çocukların kanını almak için kullandıkları yöntemlerden birisi “İğneli Fıçı”dır. Fıçının içi iğnelerle kaplıdır. Çocuğu fıçının içine canlı olarak kapatan Hahamlar, ardından fıçıyı dakikalarca yuvarlarlar. Sonunda fıçının dibinde bulunan musluk açılır ve toplanan kan ayinlerde kullanılmak yada Mayasız Bayramı’nda yenilen mayasız ekmeklere karıştırılmak üzere alınırdı. Yahudilikte, insan kanının ikinci bir kullanım yeri ise Pessah(Mayasız) Bayramları olmuştur. Pessah Bayramı’nda, bir hafta boyunca mayasız ekmek yapılır ve yenir. Yahudilerin bazı kollarına göre, bu ekmeklerin en makbul olanları içine insan kanı katılanlarıdır. Bazı tarihçilerin bildirdiklerine göre, Pessah Bayramları, Avrupa’da her yıl küçük çocukların kaybolduğu dehşet dönemleri olmuştur. İşte Yahudilerin bulundukları ülkelerden sürülmelerinin nedenlerinden birisi de bu sapık adettir. Özellikle İspanya’da, kan içme olayları defalarca gündeme gelmiş, bu olaylar halk arasında büyük huzursuzluk meydana getirmiştir. Sayısız çocuk kaybolmuş, cesetlerin bir kısmı kanı tamamen çekilmiş durumda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’na geldikten sonra da, Yahudilerin bazı kolları, bu sapık adetlerine devam etmişlerdir. Osmanlı zabıtlarında bu konuda gelişmiş pek çok olay vardır. Bunların en önemlileri1715’te Amasya’da, 1840’ta Şam’da ve Rodos’ta, 1633’te, 1843’te ve 1866’da İstanbul’da, 1863’te, 1868’de, 1870’de İzmir’de kayda geçen olaylardır. Bu olaylarda pek çok Yahudi suçlu bulunmuş ve idam edilmiştir. İstanbul Kadılığı 1715’te(11Şevval 1128) olan kan içme olayında, Ahmed isminde bir Türk çocuğunu kaçırıp kanını içen Menahim, Sabetay ve Avram isimli üç Yahudiyi idam cezasına çarptırmıştır. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Türkiye’deki yetkilileriyle yapılan bir görüşmede Filistin’de son 10 yılda 163 çocuğun kaybolduğunu, çoğundan haber alınamadığını bir kaçının ise cesetlerinin kanları çekilmiş olarak bulunduğunu anlattılar. Bahsi geçen dönemlerde Avrupa’da kaçırılan çocukların kanının alınışını anlatan bir çok resimler mevcuttur. Tekrar vampir Roman ve filmlerine dönersek, vampir diye bir varlık olamayacağına göre, bu kadar filmler neden çevrildi? Başka bir deyişle ilk vampir filmlerinin hazırlanışının özel bir gerekçesi olabilir miydi? Yada film şirketlerinin büyük çoğunluğunun Yahudilerden oluşu acaba tarihin derinliklerinden gelen halen devam eden kanı çekilmiş cesetlerin bulunuşuna vampir kılıfı olsun diye mi çevriliyordu? Benimkisi sadece bir faraziye. Ortaçağ ve Ortaçağ zihniyetinin kan ve vahşet kusması, yine aynı çağda Doğu’nun nur saçan devrini yaşamasının altındaki en büyük etken dindir. İleride okuyacağınız katliam ve vahşet sahnelerinin mimarı batı toplumlarının yani medeni vahşilerin yetiştirdiği sosyologlar ne derlerse desinler; toplumların hayatında en büyük etken din olgusudur…
http://www.mercektv.com/Detay.asp?GuvenlikID=66O74O75O72O70O77O
Üst düzey bir emniyet yetkilisinin şüphesi: "Cem Garipoğlu'nu Mossad'ın koruyor olmasından endişe ediyoruz."http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&Date=&ArticleID=952141